Temaşa

Farsça. İsim

1- Göze hoş gelen ve keyif veren bir görüntüyü seyretme, dikizleme, röntleme. Örnek: "Gel bir İstiklal'e çıkalım, alemi temaşa edelim."

2- Oyun, temsil, piyes, tiyatro, dolap, dümen, kolpa, izlence, gösteri, gösterip vermemek. Örnek: "Bazı meddahlar da Karagöz oynatmış, şahbaz, hayalbaz veya hayalî isimleriyle yaşadıktan sonra temaşa hayatımızdan el etek çekmişlerdir."- S. Ayverdi.


6 yaşında öldüğüne inanan birisi için hayatın geri kalanı temaşa ise, o kişi neden benlik derdine düşer? Açıkçası bunu ben de anlamış değilim ama temaşa hoş bir eylemdir. Her şeyden önce -en yalın haliyle- aktif katılım gerektirmez, yalnızca izlersin, bazen de izlediklerini yazıp başkalarına aktarırsın. Ne zaman ki temaşada olduğunu unutup olaya dahil olursun, işte o zaman mevzunun rengi değişir.

Bir insanın içindekini gerçekten anlamak mı istiyorsunuz? O zaman onunla bir oyunda buluşun. İster halı saha maçı olsun, ister bovling ister Risk, ister Taboo, hiç fark etmez!Temaşa eden ile oynayan arasındaki fark hemencecik kendini gösterecektir. Temaşada sakin olan kimi insanlar oyuna dahil olunca kazanma hırslarını kontrol edemezler. Dışarıdan komik gözüken kimi tripler, oyuna katılınca elzem meselelere dönüşüverir.

Bundan dolayı temaşa, kalabalık ve hareketli bir şehri tepeden izlemek gibidir. İçindeyken büyük ve önemli gözüken meseleler o tepedeyken küçük ve sıradandır: Bir başka arabayı sollamak için sarf ettiğin çabayı o şehri tepeden izleme şansını bulduğun anda görmüş olsan, muhtemelen salaklığına güler geçersin. Temaşa budur!

Bir de temaşa sanatı vardır ki o ayrı bir kulvardır. "Hayat, sanatı taklit eder" iddiasından bir kaç yüzyıl önce insanlar evrenin mükemmel bir yapı olduğuna ve bunun merkezindeki dünyada dönenlerin önemine inanıyorlardı. Onlara göre, Platon'un ideası gereğince, Tanrı dünyayı belirli bir düzenle yaratmıştı ve o düzen içindeki insanlar üzerlerine biçilen rolleri oynuyorlardı.

Hayat, Tanrı'nın Miniatürk'üydü. Bundan doğan Theatrum Mundi fikri, kader denilen koca sahne içinde bütün insanları, kendilerine biçilmiş rolleri oynayan oyuncular yapıyordu. Kader (bu temaşa içinde), bireyin yaratıcılığının ve belirleme gücünün olmadığı, üzerine biçileni giydiği acıklı bir metafordu.

Rönenans her ne kadar bu zihniyet değişiminin başlangıcı olsa da, dönemin sanatçılarının Platon, Horace ve Aziz Paul'le şekillenen bu basmakalıp düşünceden kurtulduğu söylenemez.

Bu görüşün en duru ifadesi, şüphesiz ki Shakespeare'in sözleriyle beden buldu. Size Nasıl Geliyorsa oyunundaki tarihi ifade şöyledir:

All the world's a stage,
And all the men and women merely players.
They have their exits and their entrances;
And one man in his time plays many parts,
His acts being seven ages.
(As You Like It, Act 2, Scene 7.)


Dilim döndüğünce çevirmeye yelteneyim:

Ol şu cihan denilen külliyen temaşadır,
Her yiğit ve avrat dahi sadece icracıdır.

Arz-ı endam buyururlar vakti geldiğinde
Terk edip giderler nefesleri düştüğünde

Halden hale girer bir tek naçiz benlik,
Esasta tam yedi devir sürer bu şenlik.

Shakespeare, monologun devamında, bebeklikten ihtiyarlığa kadar giden bu yedi devri ve bu devirlerin özelliklerini sıralar. Aslında yaptığı, temaşa sanatı içinde bir temaşaya dikkat çekip evrensel bir hakikati ifşa etmektir.

Tüm bu lafazanlık bir yana, temaşaya dair en temiz ve kallavi yorum, Kul Nesimi'nin yüreğiyle dökülür söze:

Kah çıkarım gökyüzüne,
Seyrederim alemi.
Kah inerim yeryüzüne,
Seyreder alem beni.



(Kahrolsun T döngüsü ve onun işbirlikçileri!)

3 yorum:

Adsız dedi ki...

'bazen ben yaşamıyorum sanki, hayat gözlerimin önünde akıp gidiyor' 25.11.06

hiç dedi ki...

aman "bazen" öyle olsun da! :)

Adsız dedi ki...

tek rolümün, oturup filmler seyretmek, olduğu bir filmin baş rol oyuncusuyum sanki bu hayatta.

tembelliğimden mi olsa gerek, tamah etmememden mi?