Dil


Genellikle Türkçe, bazen eskimiş Farsça. İsim


-I-

1- Noktasına virgülüne dokunmadan TDK'dan. Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı. Büyükbaş hayvanların haşlanıp pişirildikten sonra yenebilen dili. Örnek: "Bir dil bir insan, iki dil birbirine dolanır inan!"

2- Hayvanlar aleminin yanı sıra, musiki, ayakkabıcılık ve nalburiye alemlerinde de pek çok alet edevatın uzun, yassı ve hareketli bölümlerine verilen isim. Örnek: "Kamil Türk'ün yaptığı açıklamaya göre; ülkemizdeki dil malalarının boyu, 13 ile 20 cm arasında değişim gösteriyor."

3- Coğrafya. Kıstak, berzah gibi isimlerle anılan, bir yarımadayı karaya bağlayan kara parçası. Örnek: "Bir yarımadanın dilini koparırsanız, geriye dış dünyaya kapanmış bir adacık kalır."

4- Halkın ağzında. Anahtar. Örnek: "Tatlı dilin açamayacağı kapı yoktur, Danyal!"

-II-

1 . İnsanların düşünce ve duygularını başka insanlara aktarmak için, çeşitli işaretlerle yaptıkları anlatım biçimi, anlaşma, lisan. Örnek: "Bir önceki madde numarası altında kalmasına rağmen, haklı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim, Cemil Abi, aynı zamanda dil dile değmeden dil öğrenilmez, diil mi?"

2 . Bir çağa, bir gruba, bir yazara özgü söz dağarcığı ve dizimi, jargon. Örnek: "Dilleri birbirine değen insanların aynı dili konuşmaya başlamaları; Hedonist dilin, dilimizle oynadığı bir oyundur, Danyal!"

-III-

- Gönül, kalp, yürek. Örnek: "Peki 'dil dile değmeden dil öğrenilmez' lafını bu maddede uygulasak, romantik bir eşeklik yapmış sayılır mıyız, Cemil Abi?"

-IV-

- Tarih. Sorguya çekilmek için yakalanan tutsak. Örnek: "Sana Yenişehirli Avnî'nin, 'Zülf-i yâre nâz eder zencîr-i Leylâ-bendimiz/ Akl-ı kül hayrânıdır hâl-i dil-i şeydâmızın' dizeleriyle yanıt veririm de, Şeydâ'nın dili olarak kala kalırsın Danyal!



Dil, kendine ‘homo sapiens’ diyen türün külliyen arızalı oluşunun en açık kanıtıdır. Beyin hücrelerimizin yapısı, sayısı ve birbirlerine bağlanma biçimleri, dil yaratabilmemizi ve yeryüzünün anomalisi olmamızı sağlayan aklımızın varolabilmesini mümkün kıldı. Yukarıdaki fotoda da görüldüğü gibi her memelinin bir dili var. Ancak onu konuşmak ve öpüşmek için kullanan yegane hayvanın insan oluşu, şüpheye yer bırakmaksızın nasıl yolundan sapmış biçareler olduğunu anlatıyor. Öyle ki sevgili dildeşlerim, doğanın içinden çıkan bu sunilik çıbanı, doğanın kendi arızası olarak onu yok etme eğiliminde. (Freud Baba'nın diline göre, doğanın ölme arzusuyuz, iyi mi!)

Dil denilen bu zamazingo, sırf "kurabilme" becerisinden ötürü "yıkıcı"dır. Onu yemekten başka çaresi olmayan insanları zehirler, zehirledikçe daha da yeme ve bunu başkalarına bulaştırmaisteği uyandırır. [Bkz. Dil Sote Tarifi. Chomsky’nin “evrensel gramer” kavramını Bataille’ın “sirayet” kavramıyla orta ateşte kavurun. Kaynamaya başlayınca Saussure sosu ekleyin, Dawkins “meme”si kıvamına gelene kadar karıştırın.]

William S.Burroughs’un dili “uzaydan gelen bir virus” olarak tanımlamasının altında da, bu bulaşıcı ve zehirli bir garabet olma durumu yatar: Dil, gerçeği aşar! Çünkü dil, gerçeğin ayarlarıyla oynayan, onu değiştiren (ve anında amaca dönen) bir araçtır. Bundan dolayı, yeryüzündeki herhangi bir nesne, dilin alanına girdiği anda üst-gerçeklikle ambalajlanır ve “hakikat”e kadar uzayan ideolojik bir yolculuğa çıkar. (Ki bu cümle bile aynı işlemi gerçekleştirir.) ((Hatta buna dair tespiti yapan az önceki cümle de.)) (((Hatta ve hatta, az önce okuduğunuz çift parantezli cümle de...))) ((((Konuyu daha da merak edenler Laurie Anderson'ın'Language is a virus' performansını buradan izleyebilir.))))

Az önce de sıkıldığınız gibi, dil asla çıkışınızın olmadığı dairesel bir güzergâh, “kendi kuyruğunu yutan yılan”dır. Onun alanına bir kez giren bir daha çıkamayacağı için, dili yeryüzündeki en büyük “mafya” olarak adlandırabiliriz. Nesneleri bulundukları bağlamdan koparır, onlara suni anlamlar ve ilişkiler atfeder, ardından da gerçek nesnenin yerine geçirir. Bundan dolayı, belirli bir dili olduğu iddia edilen her eylem (en bariz örnekler; konuşmak ve yazmak), aslında yalan atmaktır! O kapalı devre içinde tutarlı olan her ifade, evren için anlamsızdır, kolpadır.

Ancak bu kolpalık hali, dağlar, taşlar, baharda ötüşen kuşlar için geçerliyken; insan evladı için –“hakikat”i kuran araç olması sebebiyle- vazgeçilmezdir. Adına “gerçek dünya” denilen sanallığa yürekten bağlı olanlar, sanallık içinde sanallık arayanlara bundan dolayı kızarlar. Söz, hali hazırda evreni (bırakın evreni, en basit sosyalleşmeyi bile) tüm haşmetiyle kavramaktan aciz bir yalanken; varın gerçeği yansıtma araçlarının (sanatın ve felsefenin) ve gerçeği bilgisayar ya da kahvehane oyunlarının ve internet geyiklerinin halini siz düşünün!

Özünde kallavi bir yalan olan dil, tam da bu nedenden dolayı, oynaktır. Bugün dile koyduğunuz bir kelimeyi yarın yerinde bulamayabilirsiniz. Kimi zaman da bulsanız bile eski işlevinde olmadığını görebilirsiniz. (Bugün aldığınız dil malasının bir ay sonra meyve bıçağına dönüştüğünü görseydiniz, ne düşünürdünüz?) Zaten “pek çok alet edevatın uzun, yassı ve hareketli bölümlerine verilen isim” tanımını ciddiye almış bünyeler, dilin de kültürün en uzun, en yassı ve en hareketli kısmı olduğuna çoktan aymışlardır. Kaldı ki bedenimizi ortak toplumsal bünyeye benzetmeye kalktığımızda da, kültürel anlamda dilin fiziksel anlamda dile denk düştüğünü, soğukkanlılığımızı muhafaza ederek görebiliriz.

Fakat tüm bu oynaklığa karşın, sinirbilim sinir edici bir doğallıkla bize dillerin sabitliğine dair bir ipucu vermektedir: Ana dil ile sonradan öğrenilen diller, beyinde farklı bölgelerde saklanırlar ve farklı bölgeleri etkinleştirirler. Kısaca, sonradan öğreneceğiniz hiçbir dil, ana dilinizin yerini tutamaz. Hal böyleyken, insanların ana dillerinde konuşmalarını, yazışmalarını yasaklamak, o insanların düşünmelerini ve düşüncelerini en iyi yalan atabildikleri dille ifade etmelerini engellemek anlamına gelir. Yine aynı nedenden ötürü, insanların ağız ve lehçeleriyle dalga geçmek de denyoluğun daniskasıdır. (Beyaz Türk çatal dilli!)

Şu cennet vatanımızda, insanların dillerine ket vurulmasını nasıl sindirebiliyorsunuz, ey uygar insanlar! Sizin de içinizden, "Dilimiz, dillerimiz... Anadolumuzun çilekeş dilleri! Yüklemi atık, öznesi batık, tümcesi yanık, Orhan Veli Kanık dillerimiz!" diye ağlamak geçmiyorsa, vicdanınızın dili kopmuş demektir.

Tüm tartışmaların yanında, bir de Türk Dil Kurumu var ki; Türk Dili’ni ıslatmaktan iflahı kesildi bebeğimin. Evet, bir kez daha açıklıyorum: TDK'nın hastasıyım! “He” desin, anında basarım nikahı! Onu beyaz gelinlikler içinde görmek istiyorum. Aşkım o kadar yoğun ve tutkulu ki; cayır cayır yanıyor, tayır tayır tapıyorum ona! Düğünümüz Kempin Ski’nde olacak; Türk lehçelerinin konuşulduğu ülkelerde balayına gideceğiz; kımızlı dondurma yiyeceğiz; uzaktangösterirde geçgeç yapacağız; o bana eytişimsel özdekçiliği anlatacak, ben ona ürküsellik konusunda bir söylev çekeceğim; Yazım Kılavuzu’nda aradığı sözcüğü doğru yazamayan hıyarlara hitaben, “bunu mu kastettin lan lavuk?” seçeneğini ekleteceğim. (Sözcüğün doğru yazılışını bilmiyorsan, ne işin var TDK Yazım Kılavuzu’nda?!) Soyadımı alması konusunda baskı yapmayacağım yeminle. İster kızlık soyadı olan “Kuru mu?”yu kullanmaya devam eder; isterse de benim soyadımı (Çakar) alabilir! (İlişkimiz bu derece saygı ve sevgi çerçevesinde ilerliyor.)

Madem parantez içinde de olsa "saygı ve sevgi çerçevesi" dedik; o zaman bu maddeyi Orhan Gencebay'ın linguistik ilmi üzerine yaptığı derin bir saptamayla bitirmek farz oldu. KYH tarihinde bir ilke imza atarak, blogumuza yurt dışından bağlananlar için Dil Yarası şarkısının sözlerini İngiliz Dili ve Edebiyatı Mahsulleri Yönetmeliği uyarınca, gavur diline çevirerek yayınlıyor. Nalına da mıhına da, anasını satayım! (Horseshoe once, nail twice, youmotherfuckacocksuckasonofabitch!)



Orhan Gencebay Dil Yarası Klibi orhangencebay


Who'll know, my love, for us what is around.

We could be happy if we hold our tongues in bound

God's sake, this caprice and fights bombed our ground

Couldn't watch our language while sour words sound

Tongue wound, oh yeah, tongue wound

The most bitter ones that can confound

From lips to heart, a road of love & compassion found

(And surely a sore tongue is like a gong!)