Kavram



Türk malı
. İsim

1- Bir nesneye, bir olaya, bir olguya ya da bir düşünceye ait ortak özelliklerinin beynin kıvrımlarna sokulmuş hali, mefhum, fehva, konsept, nosyon. Örnek: "
Kavra şu kavramları, kavramsallaştırmacıya kavramsallaştırmaya götür; kavramsallaştırmacı kavramların kavramsallaştırmasını kavrayamazsa, kavramları kavrayıp kavramsallaştırmacıdan kavramsallaştırmadan getir, Danyal!"

2- Halk ağzında. Karın içindeki organların dış yüzünü örten, bu organları karın duvarları ve karın içi yapılarına bağlayarak yerlerinin bir ölçüde sabit kalmalarına yardım eden beden içi hamak, karın zarı. Örnek: "Bu kötü tekerlemeyle bana kavramsal bir darbe vurdun Cemil Abi, sesimi bile çıkaramıyorum!"

4- Halk ağzında. Tutam, avuç dolusu. Örnek: "Senin bir kavramlık beynini çerez niyetine yerim, Danyal!"


Kavram, delikanlıyı (her dilde) bozar!

Delil 1 : Türkçe

Kavram kelimesinin kökeni olan kavramak, bir nesneyi elle sıkıca tutmak anlamına gelir. Bundan dolayı, herhangi lise öğretmeni ezkaza bir erkek öğrenciye, "Evladım, konuyu iyice kavradın mı?" dediğinde; o genç ereksiyonun hassas ruhunda türlü disfonksiyon infiallerine yol açabilir.

Nişanyan'ın Sözlerin Soyağacı'na göre 'kavrama'nın kökeni, bir araya getirmek, sıkıştırmak anlamına gelen Eski Türkçe 'kavır'a dayanır. Dünya Türklerden, tüm diller de Türkçe'den türediği için (Bunu Amerikalı uzmanlar söylüyor yeminle!), İngilizler'in bunu cover (Okunuşu, 'kavır'. Kapsamak, örtmek, bir nevi kavramak) olarak dillerine aldıkları düşünülebilir.

Kavram, soyutun merdiveni aracılığıyla, somutun harala gürelesinden uzaklaşarak ona bakmamıza ve onu anlamamıza yarar. Bu yüzden başarılı bir kavramsallaştırma, bakılan 'şey(ler)'in ayırt edici özelliklerini anlamlı bir bütünsellikle sunar. Bu işleviyle, hakiki anlamda sahip olabileceğimiz yegane "Stairway to Heaven"dır. O merdivenle aşağıdaki manzaraya hakim olabilir, aşağıdayken göremeyeceğiniz bağlantıları keşfedebilir, ama duruma müdahale edemezsiniz.

Oysa 'delikanlı' bünye müdahale edemezse çatlar: Bir kavramı savunanları öldürebilirsiniz, ama bir kavramın suratının ortasına yumruk çakamazsınız! Delikanlı için kavram, gereksiz ve saçmadır.

Bundan dolayı sömürücüler, tebaa olarak gördükleri kitlenin 'kavram'larla haşır neşir olmasından pek hazzetmezler. Onlara sundukları tek kavram; milli/dini birlik ve bütünlüğü vaaz eden, meşruiyeti sorgulanamayacak derece kadim bir üst kimlik anlatısıdır. En afili haliyle, 'logos spermaticus'tur.
Somutluk düzleminde boş kümeye denk düşürülen kavram, egemen sınıfın elinde sihirli bir heyulaya dönüşür: Vatan, millet, Terörya!

Delil 2: İngilizce

Gel gelelim, 'kavram'ın İngilizce karşılığı olan 'concept' kelimesine...

Reklamcılık camiasının gerekli gereksiz yere kullanarak bokunu çıkardığı bu lafız, Latince 'concipere'den 13.yy'da türeyen 'conceive' fiilinin mahsulüdür ve "içine almak ve tutmak, hamile kalmak" anlamlarına gelir. 14.yy'dan itibaren, "akla almak" şekline dönüşmüştür.

'Kavram'a denk düşen bir başka tabir olan 'notion' ise Yunanca ennoia'nın Latince notio'ya evrilmesiyle ortaya çıkmıştır. Ennoia (ἔννοια), düşünce, bilgi, anlayış, niyet anlamlarına gelir ve dişil bir kelimedir.

En basit etimolojik gargarayla bile görüleceği üzere, kavram insanın içine işleyen, orada başka kavramlara bağlanan ve onlarla beraber büyüyen bir anlam metastazıdır. En Hintli ve en Avrupalı delikanlılar bile, kökeni 'hamile kalmak'a giden bir kelimeyle muhatap olmaktan kaçınırlar.

Delil 3: Arapça
Mefhum, fehm/fahm (فهم) kökünden türemiştir. Anlama kelimesinin karşılığı olarak görebileceğimiz fehm, özellikle İslami literatürde önemli, ama kısıtlı bir yere sahiptir. Zira İslami akıl, alkolsüz ve sünnetli bir uyanıklık hali olarak, sadece helal olanın içselleştirilmesini öngürür. (Bkz. Fehm-ul Kuran)

Öte yandan 'fehm'in bir nokta eksiği olan vehm (وهم), kuşku, boş korku, kötülük hayal etme anlamlarına gelir ki; kaygının (angst/anxiety/anksiyete) kökenini oluşturur. Gündelik hayatta bu kelimenin çoğulu olan 'evham'ı kullanırız ki; evhamı oluşturan kuşku da, aynen kavram gibi, insanın içinde döllenen ve büyüyen bir kurgudur.

İmdi, Şeyh Galip'in dizelerini, "Tedbîrini terk eyle takdîr Hüdâ'nındır / Sen yoksun o benlikler hep fehm-ü gümânındır" deyü okusak; hangi mütefekkir vehm yerine fehm kullanmamıza muhalefet şerhi koyabilir?


Elimizdeki üç etimolojik delilden yola çıkarak şu sonuca varabiliriz: Kavram, beynin kıvrımlarına sirayet edip onu yeni kavramlar için döller; tahayyülü gündeliğin telaşından soyut bir bakış açısına doğru yükseltir.

Neticede,
"Kavram, delikanlıyı bozar!" Çünkü, kavramlar üzerinden seke seke düşünmeye başlayan insan evladı, beyninin kıvrımlarına sıkışmış iki lokma vicdana sahipse, o cillop beynine dayatılan basmakalıp yalanları sindirememeye başlayacak; içinde bulunuduğu toplumun (ya da topluluğun) yücelttiği rollerin dışında, başka olasılıkların da olduğuna ayacaktır.

Ancak bunun olabilmesi için, insanın kendi kavramlarını geliştirmeye yönelik sentezleri yapabilmesi, onları yeni bir tanım için sindirebilmesi gereklidir. Bunun olmadığı yerde, birileri vatan-millet kavramı için, bir başkası da özgürlük kavramı için kurşun sıkmaya devam eder. Zira 'ezbere kavramlar'ın insan hayatından daha önemli olduğu görüşü, insanlık tarihi boyunca klinik deneylerle ispatlanmıştır.

Madem 'Stairway to Heaven'ı andık; bu delikanlılığını kaybetmiş maddeyi, Led Zeppelin bu muhteşem şarkısının sözleriyle ve Robert Plant'ın dar pantolonundan çıkacakmış gibi duran kavramsallığıyla tamamlayalım.



Altın suyuyla taharetlenen bir kokona var
Ve o cennete yürüyen bir merdiven alıyor
'Tam da dükkanı kapatıyordum yenge' dedim
Ama istediğini istediği zaman almaya alışmış
El mahkum açtık kepengi yeniden
Ve o cennete yürüyen bir merdiven alıyor

Sigara yakmaya kalktı içeride
'Hoop orada dur abla!' dedim
Neticede tabela var sigara içilmez diye
'Ay bilemedim, bazen kelimeler çift anlama gelebiliyor' demez mi
Köydeyken, dere kıyısındaki söğütün üstünde
Kuşlar cıvıldardı
Bazen ne bok yemeye geldim buraya diye düşünüyorum
Acep neden ah anam!
Acep neden vah babam!

Batı'ya bakınca evhamla doluyor yüreğim
(Batı'nın kötü yanları, insanımızı bozmuş hacım)
Şeytan diyor; 'Bas git oğlum!'
O başı dumanlı dağları,
O ağaçları saran sisi bile özler mi insan
İcabında eşek anırmalarını bile özlüyorum
Acep neden ah anam!
Acep neden vah babam!

Zamanında komşu köyden bir laf yayıldı
Onların çoban kavalla sadece koyunları değil,
İnsanları da avallaştırıyormuş diye
Sabaha kadar köyün sınırında bekleyip, kulak kabarttık
Baktık harbiden ormandan şen şakrak kahkahalar geliyor
Köy hayatı ayrı bir güzel
(Şehirle mukayese edilemez)

Misal, kapı güm güm çaldı geçen gün,
Maliye sandım, ödüm patladı
Mayıs ayı vergi ayı neticede!
Mali müşavir, 'Baba önünde iki yol var!' diyor.
'Uzun vadede, vergi kaçırmak riskli bence!'
Acep neylesem diye kara kara düşünüyorum

Başımda bir vızıltı var, ne yapsam dinmiyor
Sanki komşu köyün çobanı kaval çalıyor,
'Dön memlekete, takıl bu cümbüşe!"
Saygıdeğer ablacığım, gece gece mal beğendiremiyoruz sana,
Rüzgarın sesini duyuyor musun? Hah işte,
Senin merdiveni o yel aldı götürdü, hadi naş!

Velhasılı kelam,
Hanımı çocuğu aldım, vurduk kendimizi yollara
Köyün hemen alt yolunda indik de
Bir gölge bulana kadar canımız çıkayazdı
O sırada nurdan bir melaike indi
"Memleketin taşı toprağı altın" dedi
Oğlana ünledim, "Lan kulak kabart, ses mes var mı?"
"Buba nah şurdan kaval sesi geliyo!" demesin mi!
Sen ben derdini unutup koşuverdik çobana doğru
Bizim oralar kayalık, şükür yuvarlanmadık!

Ve o cennete yürüyen bir merdiven alıyor