(Tedeka'dan)
1- Engeli olan, manialı. Örnek: "Lan Danyal, bizim bloga İbrişim Teknolojileri Kurumu engelli muamelesi mi yapıyor? Neredeyse dört yılda ola ola 18.500 tekil ziyaretçi, 30,000 sayfa ziyareti mi olmuş?"
2- Vücudunda eksik veya kusuru olan. Örnek: "Belki bu örnekte 'Ne tuhaf tanımlar yapan kurumumuzdun, sen Tedeka Abla' desek ziyaretçi sayısı artar Cemil Abi, ha?"
'Siyaseten doğru' ve 'siyaseten yanlış' kavramlarının, altlarında güvenlik ağı olmadan cambazlık yaptıkları konulardan birisi 'engellilik'tir.
Söylemlerin daha dolaysız ve ayrımcı olduğu dönemlerde, 'sakat' (Arapça, değeri düşük, kıymetsiz) olarak adlandırılan insanlar, oy hakları olduğu anlaşılınca 'özürlü' (Sanırım Tanrı'nın bir özür borcu olduğu düşünülüyordu.), örgütlenmeye başlayınca da 'engelli' sıfatlarıyla çağrıldılar. Her ne kadar hassas bünyeler, Türkçe'deki dönüşümü Batı dillerindeki gelişimle aynı doğrultuda (İngilizce için 'cripple' ile başlayıp, 'handicapped' ve 'disabled'a uzanan bir çizgi vardır.) ayarlamayı başarsalar da; engellilerin hayatlarını kolaylaştırma konusunda memleketimiz evde-otur-sokağa-çıkma seviyesindedir.
Fakat madem söylemin peşindeyiz; hadi, işimiz gücümüz yokmuş gibi, bu değişim çizgisini takip edelim!
'Sakat', doğrudan kişinin 'pazar değeri'ne vurgu yaparken; bunun 'özürlü'de şefkatli bir sulandırmayla hafiflediğini söyleyebiliriz. 'Engelli'de ise vurgu, kişinin pazar değerine değil, pazardaki işlevselliğine kaymıştır. 'Engelli'nin barındırdığı teşvik, kaderci bir imkansızlıktan, yıkılamaz ama aşılabilir bir duvara uzanan zihniyet değişimini gösterir.
Bu yüzden engellilerin başarı hikayeleri, 'sağlam' bir insanlık tarihinin günah çıkarması babında, bünyelere neşe ve umut verir. Böylelikle, 'normal' addedilenler, 'sağlam' olmanın vicdani yükünü, yüzyıllar boyunca engellilere atfedilen 'kötürüm' ya da 'ucube' gibi sıfatları unutturarak atabilirler. Oysa bu yaklaşımın kendisi bile, engellileri 'anormal' olarak tescillemenin yeni bir yoludur. İnsan evladı, ne kadar uğraşırsa uğraşsın, 'başkalarının cehennemi'ni temaşa eyleyerek beslenen, alışılagelmiş sıradanlığın verdiği güven duygusundan kurtulamıyor.
Belki de bu dışlanma duygusundan olsa gerek, (her ne kadar bazı engelliler 'özürlü' kelimesini kullanmaya devam etseler de) kayıtsız bir evrenin sunduğu ironi oklarını kendilerine yöneltme hakkına sahip olanlar, sadece ve sadece o derdi çekenler olarak tescilleniyorlar. Metin Şentürk kendine 'kör', Tuğrul Eryılmaz kendine 'moruk', Engin Ardıç 'dört göz', Şafak Pavey ise ne istiyorsa onu diyebilir. (Kadın neticede milletvekili!) Keza Cemil Abi'nin kendine 'kel' demesi, 'adam kendisiyle ne kadar barışık ayol' puanı toplarken; bu gerçeği Danyal'ın ifade etmesi, büyük bir edepsizlik ve kendini bilmezlik olarak eksi hanesine yazılacaktır.
Meselenin dibine bakmak için eğilirseniz, engelli olma kavramının biricik ikicik uzuvların eksikliğinden ziyade, bir uzvun işlevinin normal addedilen seviyede yerine getirilememesine dayandığını görürsünüz. (Lütfen, az önce yakaladığınız pozisyonu koruyun. Evet, çok güzel!) İşin aslı; bir işi yapmak isteyip, kökleri korkuya saplanan çeşitli nedenlerden dolayı bunu yapamıyorsanız da engelli olarak kabul edilmelisiniz. Zira korku, her türlü işlev bozukluğu tohumunun serpilmesi için serilmiş, kımıl kımıl kıpraşan bir humuslu toprak parçasıdır. Buradan serpilen sarmaşık, zihinsel melekelerinizin bazılarını engelleyecek; 'normal şartlar altında' yapılması öngören işlevlerin etrafını sımsıkı saracaktır.
Meselenin dibine bakmak için eğilirseniz, engelli olma kavramının biricik ikicik uzuvların eksikliğinden ziyade, bir uzvun işlevinin normal addedilen seviyede yerine getirilememesine dayandığını görürsünüz. (Lütfen, az önce yakaladığınız pozisyonu koruyun. Evet, çok güzel!) İşin aslı; bir işi yapmak isteyip, kökleri korkuya saplanan çeşitli nedenlerden dolayı bunu yapamıyorsanız da engelli olarak kabul edilmelisiniz. Zira korku, her türlü işlev bozukluğu tohumunun serpilmesi için serilmiş, kımıl kımıl kıpraşan bir humuslu toprak parçasıdır. Buradan serpilen sarmaşık, zihinsel melekelerinizin bazılarını engelleyecek; 'normal şartlar altında' yapılması öngören işlevlerin etrafını sımsıkı saracaktır.
Ancak 'görünen'le ilgilenen yüzeysel bir toplum sayesinde bu engellilik haliniz, açıktan bir sıkıntı yaratmaz. Neticede, saat 9'da işinin başında olabilen; kendisine verilen rutin görevleri, belirli bir hata payıyla tekrar edebilen; alın teriyle kazandığını vergi ve banka ödemeleri olarak peşkeş çekebilen; çocuk yaparak yeni müşteriler/vatandaşlar üretebilen bir birim olarak değer görürsünüz. Kimi durumlarda engellilik halinizi fark etmek gül gibi yaşar gider; kimi durumlarda da buna uyanır ve nevrozlardan nevroz beğenirsiniz. (Pozisyonunuzu koruyun, şu anda 12 taksit yapıyoruz!)
İmdi, mevzuyu bu açıdan kavrayınca, kendini başkalarının yerine koyma becerisi olarak özetlenen 'empati'nin bünyede eksik oluşunu da bir tür engellilik hali değil midir, aziz duygudaşlarım?
Empati, "Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma!" düsturu ile gediğe oturtulmuştur. Birisine acımakla uzaktan yakından alakası olmayan bu vasıf, yeryüzünün hakimi olduğunu sanan insan evladının kendini diğer canlılardan ayırt ederken kullandığı özelliklerden birisi ise, bu işlevin yerine getirilememesi de düpedüz bir engellilik durumudur.
Kendi kimliğine mensup insanlara yapılanı katliam, kendi kimliğine mensup insanların yaptığını savunma olarak görenler; kendisi aldatırken, aldatılma ihtimalini düşününce bile çıldıranlar;zamanında bazı uygulamalardan dolayı mazlum oldukları halde, güçlenince o günleri unutup acımasız bir zalime dönüşenler hep bu engelli grubunun üyeleridir.
Diğerkamlıktan nasibini alamamış bu bencillop insanların yarattığı mazlum edebiyatı, acındırma üzerine kurulu iktidar modelinin, nasıl da pespaye bir söylemle kitlelere yedirildiğini ortaya koyar: Peygamberinin ve ilk takipçilerinin işkenceyle öldürülmesinden ilham alan bir dinin yaptığı zındık avından tutun da, milyonlarca insanını önce gettolarda sonra da gaz odalarında kaybettiği için ağlayan bir etnik grubun binlerce insanı bir açık hava hapishanesinde ağırlamasına, inançlarından dolayı zulme uğradıkları için göz yaşı döken bir siyasi oluşumun başka insanları hiçbir makul suçlama olmaksızın yıllardır hapiste tutmasına kadar her ikircikli eylem, aynı engellilik halinin yansımasıdır.
Kafa Yolları Haritası olarak, dünyadaki en kalabalık engelli grubunun empati yoksunluğundan muzdarip insanlardan oluştuğunu bir kez daha hatırlatıyor; yazının başında fotoğrafı bulunan nur yüzlü zat-ı muhtereme de, engellileri anlatan her filmin ana mesajı olduğu üzere, "Hışşt dört göz, hadi gayret et, sen de engelini aşabilirsin! Sen de basen yalayarak para kazanmayı bir kenara bırakabilir; bir engelliye hakaret ederek efendilerini tatmin etmek yerine, engellilerin memleketinde yaşadıkları sıkıntıları anlatıp onların dertlerinin çözülmesine bir nebze yardım edebilirsin! Bu seni iyi bir insan yapar hacı, ama korkma!" diyoruz.
Huzurlarınızdan ayrılırken; Danyal'ın konuyla ilgili olarak yazdığı bir şiiri de paylaşalım istedik:
Biz O Friedrich Engels'leri Aştık
Ey Friedrich, Friedrich!
Sen, Marx'in kankası,
Tüm komünistlerin panpişisin!
Dünyada teksin ama
Lokalde farklı anlaşılansın
Ey Friedrich, Friedrich!
Bir Alman için Mercedes fabrikasındaki grev hakkısın,
Bir Amerikalı için 'Kentucy Fried Rich',
Bir Türk için ise, pis sakallı engelsin!
Ey Friedrich, Friedrich!
Senin kadar bıyığımız sakalımız yok diye
Seni kıskanıyoruz sanma!
Zira iman dolu göğsümüzle
Sabah akşam haykırıyoruz:
"Şükür Rabbimize, biz o Friedrich Engels'leri aştık!"