Rakı

Arapça. İsim

1- Üzüm, incir, erik, armut ve ayı gibi meyvelerin alkolle mayalanarak damıtılmasıyla elde edilen içki. Örnek: "Son iki haftadır sipor salonunda düzenli olarak sipor yaptığım için, sadece bir kez, bir arkadaşın düğününde rakı içebildim. Çok özledim lan, balık rakıyı!"

2- Aslan sütü. Bugünlerde aslan sağmak zorlaştığı için, kaçak zürafa sağımıyla elde edilenlere de rastlanıyor. Örnek: "Kollarının tutulduğunu biliyorum ama daha sağılacak on tane zürafa var. Acı yok Rakı, acı yok!"


Yaklaşık on yıldır düzenli rakı içen bir insan olarak, son iki haftamın garip geçtiğini ifade ederek söze başlamak istiyorum. Ardından da size şunu soruyorum: "Neden insanlar belli bir yaştan sonra rakıya başlarlar?" Ve edepsizlik edip yanıtı kendim veriyorum: "Çünkü insanın aklı belirli bir yaştan sonra tam olarak yerine gelir!"

Aklı olan rakı içer; çünkü rakı güzeldir, şıktır, efendi bir içkidir, hacmen yüzde kırkbeştir (AKP'den biraz az), kalender meşreptir, candır ve hatta canandır. Her şeyden öte, bir insanı tanımak istiyorsanız onunla rakı içmeniz gerekir! (Beraber seyahata çıkmaktan daha ucuz, aynı evde yaşamaktan daha az riskli.) Zira Hayyam'ın şarap için buyurduğu, rakı için on misli geçerlidir derim, başka da birşey demem. Dersem de sağılmış zürafalar kovalasın beni! Şunu diyor Hayyam Baba: "Ben aslında sarhoşum, içtikçe ayılırım."

"Birisini tanımak için rakı içmek mi?" gibisinden gözlerle bakanları esefle karşılamaktan imtina etmeyecek kadar rakıya güveniyorum. Gallopu sağlamdır, son düzlükte açık ara fark atar, fotofinişe hayatta gerek kalmaz: "Bas bas paraları rakıya, bi'daha mı gelecez dünyaya!" (Bir aralar, "Valla sadece rakı parası için çalışıyorum" diyordum.)

Zira insan evladı olarak, bütün dertlerimizi, gündelik öfkelerimizi içimize atar; hiçbir şey yokmuş gibi davranırız. Buna bir de modern hayatın aşırı uygar insan ilişkileri eklenince hepimiz pasif agresif bir ruh hali içine girip, biriktirdikçe biriktiririz. Rakı, içimizdeki potansiyel öfkeyi kinetik hiddete dönüştüren masum bir araçtır. İçkiye suç bulmayın; saldırganlığınızın sorumlusu içinizde birikenlerdir; oysa akan su pislik tutmaz!

Erdem yolunda olan insan sapıtsa bile rakı içmeye devam etmelidir. Ne zamana kadar? Kendinize dönüp bakmanızı sağlayacak bir vicdana ve bir sonrakinde öncekindeki sapıtmayı gerçekleştirmemeye çalışacağınız bir iradeye sahipseniz, içtiğiniz halde sapıtmayana kadar. Peki, içtiğiniz halde sapıtmayacağınız durum nedir? İçinize dert atmadığınızda, o ana kadar tattığınız dünya nimetlerine şükredip tamahı bıraktığınızda, saydam olmaya başladığınızda, benliğinizi büyütmekten vazgeçtiğinizde, size söylenen her şeyi öyle ya da böyle kişiliğinize yapılan bir saldırı olarak algılamamayı öğrendiğinizde sapıtmayı da bırakırsınız. Ancak o zaman, rakı için ya da içmeyin alınganlaşmadığınızı ve hatta saldırganlaşmadığınızı göreceksiniz. Bundan dolayıdır ki Bektaşi dervişleri rakı içmeye, demlenmek (Dem, hem soluk hem de zaman anlamlarına gelir. Aynı zamanda bir yemeğin hamdım piştim oldum sürecidir.) demişlerdir.

Eskiler "Rakı muhabbet içkisidir" derler. (Rakıya arak diyen insanlar da bunlardı.) Rakının en önemli mezesinin muhabbet olduğu doğrudur. Bundan dolayı tek başınıza içmeye kalktığınızda, içinizde ikinci bir kişiliği hazırda bulundurmanız gerekir. Hiç olmadı, muhabbete Zeki Müren'i, Müzeyyen Senar'ı ya da Safiye Ayla'yı çağırın. Ben arada Neyzen Tevfik'i çağırıyordum. Sohbeti baldan tatlıdır ama tek kötü yani içince laf sokmaya başlar. (Gerçi içmeden de sokuyor ama napalım onun da meşrebi bu.)

Rakı vesilesi ile, zamanında Burdur'un en kral rakı içicisi, naracısı ve kavgacısı olan dedem Del'Amad'ın (Okuşunu; Deli Ahmet)adını da rahmetle anmak istiyorum. Ankara'daki üniversite yıllarımda, yine benim gibi şerefsiz bir arkadaşımla rakı sonrasında 100.Yıl ve Karakusunlar mahallelerini turlayıp (bir nevi dedeye homage babında), "Var mı lan bana yan bakan! Tiyeeeyyt Allaaah!" ("Allah" derken "Tiyeeeyyt"teki yükselişin aksine, ses ve vurgu azalır) diyerek dolaştığımız oldu. Öğrenci ve memur semti olmasından mıdır bilinmez, perdeyi aralayıp kaçamak bir bakış fırlatanlar dışında ilgilenen olmadı. Bir Allah'ın kulu da, "N'oluyo oğlum, derdiniz nedir? Neden gece vakti böyle böğürüyorsunuz?" demedi. Derdibilinmez, Seveniyokseyfullahlar olarak harcadık yılları, iyi mi! Ne dayak yiyebildik, ne de adam dövebildik. Tesis vardı da, biz mi aletli jimnastikten kaçtık!

Rakı bahsi aslında bitmez, ama rakı böyle anlatılacak bir mefhum da değildir. Süper bir içkidir, Allah bu güzel beyaz bebeği kazara da olsa bulanlardan razı olsun.(Ateş seni çağırıyooo!) Ben asıl, içine ilk kez su karıştırdıklarında rengi beyaza dönünce yaşadıkları şaşkınlığın büyüklüğünü merak ediyorum!

Fakat her madde gibi bu maddenin de sonu var. (Korkmayın, sadece bu sözlükte.) Can Yücel'le bitirmek istememe rağmen -bunun çok alışıldık olacağı düşüncesiyle- kendini şair zanneden, dallama bir arkadaşımın dizeleriyle rakıyı bitiriyorum. Rakı masamın beleşçi müdavimlerinden Yaman Sert, "Güzellerden Güzel Beğen" isimli şiirinde şöyle diyor, sizi gidi leş gibi kokan alemciler:

Rakı güzeldir,
Sevmek daha da güzeldir.
Fakat şu hayatta en güzeli,
Rakıyı sevmektir!

Hiç yorum yok: