Şikeste

Farsça. Sıfat

1- Kırılmış, kırık, kırpılmış, kırağı çalmış, kırkı çıkmış. Örnek: "Paşa dedemden yadigar vazo, veled-i zinanın tepiğiyle şikeste oldu."

2- Mecaz. Yenilmiş, yenik düşmüş, hem yenilmiş hem de ezilmiş, kırık kol yen içinde kalmış, arenada kellesi uçmuş. Örnek: "Birinci Dünya Savaşı'nda Almanlar şikeste olunca, biz de şikeste sayıldık."

3- Mecaz. Gücenmiş, kırgın, kederli, elemli, elenmiş, gücüne gitmiş, güç gitmiş, günlerce ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüş, ruhu sünmüş, gece gündüz kusmaktan bir hal olmuş, kabuğuna çekilmiş. Örnek: "Çok şikeste gördüm seni kız, yoksa o kocan olacak hayırsız yine mi dövdü seni?"


"Sırçanın kaderinde eninde sonunda kırılmak vardır" desek, hangi Allah'ın kulu çıkıp da bize bir tek laf edebilir muhterem Türk Sanat Musikisi düşkünleri? Yeminle, efendiliği bir kenara bırakıp öyle dalarız ki ağzını burnunu kırarız itin! Şikeste olana kadar tepik içinde bırakırız onu, o derece yani!

Bir Çin atasözü, "Dolmak için boşal, kırılmamak için eğril" diyor. Fizikten bildiğimiz kadarıyla iki sert cisim, birbirleriyle edepsiz bir etki-tepki atraksiyonuna daldıklarında (şiddetle temas ettiklerinde) içlerinden, atomları arasındaki bağları daha kuvvetli olan dayanır ötekisi kırılır. Kimi durumlarda her iki cisim de kırılırlar ama birbirlerinin kırıldıklarının farkında olmaksızın kendi kırgınlıklarına sararlar.

Şimdi sen ne kadar güçlü, yenilmez, kırılmaz olduğunu zannedersen zannet, bir vakit senden daha güçlü, daha dayanıklı bir cisim karşına çıkar ve onunla çarpışırsan kırılırsın. Hele hele ince bir yapıya sahip insanların bu kadar sert durmaları akıl alır gibi değildir. O zaman ne yapmak gerekir? Evet bildiniz!(Bu blogun okuyucularının zeka seviyesi beni gerçekten de tatmin ediyor zira benden zeki olduğunuzu çoktan kabul ettim.) Kırılmamak için esnek olmasını öğrenmek gerekiyor.

Çünkü esnek malzeme ne kadar sert bir cisimle karşılaşırsa karşılaşsın, anlık olarak gerilir ama sonra eski haline döner. İki esnek cisim asla birbirleriyle çarpışmazlar, en fazla birbirlerine dolanır, sarılır, kaynaşırlar. Ha aranızda bunu başarabilen insan evladı varsa, onu gözlerinden öpmek isterim, tebrikler.

Filhakika, göynümüzün telini titreten Bayburtlu Zihni ne de güzel demiş, değil mi güzide şikeşteler sizi:

Vardım ki yurdundan ayak göçürmüş
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı
Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş
Sakiler meclisten çekmiş ayağı

Zihni cevr elinden her zaman ağlar
Vardım ki bağ ağlar bağban ağlar
Sümbüller perişan güller kan ağlar
Şeyda bülbül terk edeli bu bağı


Bu müthiş gözlemden de anlaşıldığı üzere, cam kırılınca içindeki şarap dökülür.

(Ayrıca Kafa Yolları Haritası bünyesinde T'yi şikesteler evrenine göndermiş bulunuyoruz. Ailecek huzurluyuz.)

Hiç yorum yok: