Arıza






Arapça. İsim

1- Bir sistemin içindeki öğelerden en birinin işlevini yerine getirememesinden kaynaklanan, alışılmış standartların içinde çalışmama ya da külliyen elde patlama hali. Örnek: "Yetiş Eser Usta, blog arıza yaptı, yazı yarıda kaldı! Şaka lan şaka, tumblr'da olan öteki blogtu!"

2- Coğrafya. Şu güzelim dünyanın façasının çeşitli doğa olayları yüzünden çizilmesi sonucu oluşan çöküntü, yumru, engebe. Örnek: "Atlantik Okyanusu'na çakılan 20 km çapındaki uyarı direği, Çin Seddi'nden sonra, dünya üzerinde insan eliyle yapılmış en büyük arıza olarak tarihe geçti, sayın seyirciler."

3- Müzik. Bir notanın sesini yarım ton yükseltmek, alçaltmak veya eski durumuna getirmek için notanın soluna konulan diyez, bemol ve bekar işaretlerinin ortak adı. Örnek: "Notanın sağıyla soluyla o kadar oynarsan arıza çıkar tabii, âmâ deyyus!"

4- Halk dillemesi. Toplumsal uzlaşmaları iplemeyen, kafadan noksan, çılgınımtrak, sosyopatımsı insan evlâdı. Örnek: "Aa Rıza Dayım değil mi bu, birbirine bağlanmış boklu bezleri pencereden aşağı sarkıtan? Dedemden kalan tüm mirası katakulliyle elinden aldıktan sonra, onu polis zoruyla tıktırdığımız düşkünler evinden kaçmaya mı çalışıyor yoksa?"



Siz de bizim gibi, arızanın evrende her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu gösterirken vahdet-i vücud'u tamir eden, bulaşıcı bir bozukluk olduğunu düşünüyor musunuz?

Hele bir düşünün: Bir makinenin kullanımı sırasında, bahsi geçen aygıtın bize vaat edilen ya da alışageldiğimiz işlevlerini gerçekleştirmemesine arıza deriz. Peki makine çalışmazsa ne olur? Cebren ve hile ile aziz evin bütün elektrikleri kesilmiş, bütün contaları gevşemiş, bütün pimapen pencereleri dağıtılmış ve evin her köşesi bilfiil akıyor olabilir. Tabii ki böyle bozukluklar sinirlerimizi de bozar. Arızalanan sinirlerden dolayı tüm alem tersine döner; yediğini içtiğini anlamaz hale gelirsin. İşte evren, arıza aracılığıyla birbirine böyle bağlanır!

Aslında arıza, hiç hesapta olmayan bir bozulma durumu değildir; daha üretim sürecinde hesaplanabilen bir geçerli-işlerlik-süresi ile ilgilidir. Her cıvata gevşemeye, her jilet keskinliğini yitirmeye, her conta erimeye mahkumdur. Çünkü, atomların yapılandırdığı her form, dışarıdan enerji emerek yeni bir form oluşturmak için deforme olmalıdır. Arıza, bu bozulmanın Ayşe Teyze gelmeden önce cırt dediği anda ortaya çıkar. Sonrasında da o beyaz tişörtü yer bezi olarak kullanırız.

Zaten, Özdemir Asaf'ın "Bütün renkler kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler" dizesi, Kanuni Sultan Termodinamik'in, "Olmaya arıza şu cihanda, bir nebze entropi gibi" deyişinin bir devamı niteliğindedir. Evrenin tüm atomları ve başkanın tüm adamları, minimum enerji akışıyla maksimum düzensizliğe meylederler. Kısaca, siz ne kadar taze evham üretirseni üretin, gündelik hayatta tanıdığınız her bir atom arıza yapmaya doğru süratla ilerler; aldığınız her beyaz tişört bir noktada grileşecek ya da yırtılacaktır.

Bu vesile ile, "Evren bozuluyor a dostlar, ben motoru bozmuşum çok mu?" diyerek, halk içinde muteber bir nesne çıkışı yapan fırsatçı ibişleri saygıyla anıyoruz. Ancak bu taifenin içinde evrenin bozulma işini farklı taraflara çekenler de vardır. Behey şaşkın, hadi osuruğunu koklamazdan geldik diyelim, ekolojik sorunları göz ardı etmek için de aynı bahane kullanılır mı yahu!

-Efendim, bu dünyaya insan elinden birşey olmaz!
-Bu dünyanın içine etmenizi haklı çıkarmaz!
-Nereye edeceğidik ki?

Tamam, doğa kartları her zaman yeniden dağıtabilme ve kendi dengesini yeniden kurabilme gücüne sahip. Fakat bunun olabilmesi için ona biraz rahat vermemiz gerekmiyor mu, şuursuz hergele! İki dakika hayvan olun lan! Üzerinde yaşadığımız dünya arızalanırsa ne yapacaksınız? Dünyayı açıp kapamak suretiyle sistemi yeniden mi çalıştıracaksınız? Siz iyisi mi aleti daha fazla kurcalamadan teknik servise telefon edin. Garanti kapsamından çıkmayalım, neme lazım!

Doğal sistemleri makine benzetmesiyle ufalamayı seven insan evlâdı, kendi organizmasına da mekanizma gibi yaklaşıp, yaşadığı herhangi bir hastalığı arıza olarak adlandırır. Peki bunu yapmakta haksız mıdır? Bu lavukluklarla dolu insanlık tarihinin karizmasına atılan bir çizik midir? Her cisim aynı yapı taşından oluşuyorsa, bedenle makine arasında atomik düzeyde "birlik" hali yok mudur? Prostat ya da kemik erimesi, bedenimizdeki beyaz tişörtün cırtlaması mıdır?

Hadi, bilimsel çevrelerce etimolojik görünümlü alfabetik gargara olarak adlandırılan yöntemle bu sorunu açalım:

araz (A.) [ 1 [عرض .işaret, belirti.

arâzî (A.) [ اراضی ] yerler, arazi.

ârız (A.) [ 1 [عارض .engel.

maraz (A.) [ مرض ] hastalık.

marazî (A.) [ مرضی ] hastalıklı.


Bu blogun okuyucularının arsenikli limonata zekâsına sahip olduklarını bildiğimizden,vaziyeti kavrayıp doğru sonucu çıkardıklarından eminiz. (Kavrayın vaziyeti, evet aynen öyle, schön!) Kısaca özetlersek; hem arıza hem de maraz, çeşitli yerlerde ortaya çıkan engellere dair hastalıklı işaretlerdir.

Eldeki bu bilgiye dayanarak tamircilik ile doktorluk arasındaki benzerlikleri inceleyen Kafa Yolları Haritası, aşağıdaki ilginç, ilginç olduğu kadar ürkünç mü ürkünç sonuçlara ulaştı:

1- İki meslek grubu da, hakkında bilgi sahibi olmadığımız bir sorunu gidermekle görevlendirilmişlerdir. Bundan dolayı, arıza ve maraz çaresizlikten beslenen mecburi bir güven doğurur. Bu güven başarısız tamiratla/tedaviyle sonuçlandığında öfke duymamızın nedeni budur.

2- İki meslek grubu da, 1.maddeye istinaden üzerimizden bok gibi para kazanırlar. Bu sebeple bir çift ampülü, elektrikçiler 50, estetik cerrahlar 5000 liraya değiştirirler.

3- İki meslek grubuna da hatalarını kabul ettiremezsiniz.

4- İki meslek grubunun yaptığı tespitlerden emin olmak için en az iki üç uzman dolaşmak gerekir.


Öte yandan arıza, ergen kültüründe önemli bir yeri olan bir toplumsal statü işaretidir. Bir yandan diğer ergenlere uyum sağlamak için onlar gibi olan çömez birey, öte yandan ilgi çekmek ve farklılığını gösterip değer kazanmak için "Abi ben arızanın tekiyim ya!" diyebilir; bunu ispat etmek için anne babasını kesip, öğretmenlerini öldürmek için babasının beylik tabancasıyla okul basabilir. Atarlı gencolara karşı moruklar ayık olsun! (Aa aşkolsun Merve sana! Anne bıçaklanır mı hiç, yavrum? Bak dinliyor mu, hâlâ batırıyor!)

Arızalı ahval ve şerait altında dahi, maddemizi çatır çatır çalışan bir şarkıyla bitirelim mi? Yıllar önce bir müzik kanalında izlediğimiz, ama sonradan bir türlü ulaşamadığımız bir klibi olan bu şahanemsi şarkı, Skinny'den geliyor.


Arızayım

Neden arıza oldum ben hep? (3 kez söyle içten söyle)
Harbiden sebebi ne ola acep?

Kendimle konuşuyorum metrobüs durağında
Sokak iti gibi kaldım şu yağmurun altında
İnanmazsın, yepisyeni tişörtü de cırtlattım;
Cep de, cepken de ezelden delik be, tatlım!

Müphemdir şu sevilesi ağzından dökülen laflar.
Beni üzgün, kayıp ve tembel olarak yaftalar.
Plaklarımı çizip, sonra da tokadı çakıyorsun,
İşte yavrum kalbimi tam da böyle kırıyorsun!

Neden arıza oldum ben hep? (3 kez söyle içten söyle)
Harbiden sebebi ne ola acep?

Saatlerdir nah şu dağınık yataktan çıkmıyorum,
Bugünlerde kendimi hıyar gibi hissediyorum.
Giderken bıraktığın boşluğa kafamı gömdüm
Sütyenini denerken komşu tarafından görüldüm.

Neden arıza oldum ben hep? (3 kez söyle içten söyle)
Harbiden sebebi ne ola acep?