Ergen

Yerli malı. Sıfat.

1- Göle döl çalabilecek yaşa erişmiş, yeni yetme yerden bitme, akil baliğ, Göller Bölgesi'nin güneyindeki alan. Örnek: "Ancak ergenler, ergen maddesinde Ergenekon esprisi yaparlar!"

2- Evlilik denilen kupkutsal kurumun yaşattığı mutluluğu henüz tatmamış, cillopumsu insan yavrusu (bekâr). Örnek: "Her ergen, bir gün evliliği tadacaktır!"

3- Kimi yörelerde "kızılcık", kafası dumanlı kimi yörelerde de "eğren" olarak anılan meyve. Örnek: "Bütün malımı mülkümü, ergenliğe girmeden önce bir tepsiye doldurduğum eğrenleri mahalledeki çocuklara ve annemin çalıştığı hastanedeki çalışanlara satmama borçluyum Cemil Abi!"


Sivilce uzmanları tarafından 12-17 yaş arasına tarihlenen ergenlik, yeryüzünde nadiren barınabilmeyi başarmış tek kelimelik oksimoronlardan biridir. Hal böyle olunca, bu kelimenin içindeki zıtlıkları kavradığınız mı, bünyesinde barındırdığı tekinsiz anlamları kündeye getirmişsiniz demektir.

Bu zıtlıkların en göze batanı, kimlik inşasına bağlı gelgitli bir erme halidir. Çünkü ergenlik denilen halk düşmanlığı, adıyla "olma"yı vurgulasa da, içeriğiyle "olmamış"lık sunan dönemsel bir nevrozdur. Nitekim, ergen karmaşası "Kızılcıklar oldu mu?" türküsünde geçen, "Gönderdiğim çoraplar ayağına oldu mu?" sorusundan daha güzel nasıl anlatılabilir ki! "Mendili gelinin eline verdim" ifadesi ile bir nebze oh-ulan-çözüldü hissi uyandıran bu belirsizlik hali, türkünün ilerleyen mısralarında cinsiyet karmaşasına yol açacak bir boyuta ulaşır. Zira kızılcık (ergen -> erğen -> eğren) meyvesi de doğası itibariyle aynı ikircikliği barındırır: Ergen, adıyla (de jure) artık devşirilme zamanının geldiği hissini uyandıran, ama fiilen (de facto) ekşi olandır. İşin özü, kızılcıkların gerçekten olduğu anlaşıldığında şurupluk vakti gelmiştir -ki en güzel tat alma yolu da budur!

[Türküyü sapıtmaya niyetli bir bünye, kızılcığın olmasını pekala genç kızların adet görmeye başlamasına, gönderilen çorapları da el örgüsü, arkaik prezervatiflere yorabilirdi! Şükür, şuurumuz yerinde de böyle komik çağrışımlar aklımızın ucundan geçmiyor. Kaldı ki "seleler"e de bir kulp uydurmamız gerekirdi!]

Ermemiş ergenin alamet-i farikası kendi cinselliğini keşfedip, buna ne anlam yükleyeceğini bilememesidir. Antarktika'ya çıktığını sanan Kolomb kafasıyla cebelleşen gençlerin yardımına pek tabii ki toplumun acayip gizli kodları koşar ve onlara Grönland'da olduklarını söyler! Kızlara dolmuşlarda yeni doğmuş bir buzağı gibi büzüşük büzüşük, oğlanlara da erkek aslan gibi bacaklarını yaya yayarak oturmalarını öğreten bu toplumsal kodlardır. Bu yüzden ki ergen erkekler yapmadıklarını anlatma, ergen kızlarsa yaptıklarını gizleme eğilimdedirler. (Bu nümeroyla büyüyen bireyler, ileriki yaşlarda da aynı yolda devam ederler.)

İçimizden bazılarının ataları, "Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma" diyerek ergen ruhunun değişkenliği (siyaseten doğru olmayı bırakırsak, maymun iştahlılığı) üzerine vurgu yapmışlardır. Ergen insan, sahip olduğu kimlik ve bu kimliğin toplumdaki yeri konusunda karmaşa içindedir. Bu yüzden dolayı isyankar tavırlara bürünüp, huydan huya koşarlar. Hiçbir kimlik, hiçbir tavır, hiçbir huy onları tanımlama konusunda yeteri kadar iyi ve şık değildir. Bundan dolayı, bir zamanlar ergen olan ebeveynlerin söyledikleri anlam ifade etmez (Kendileri ebeveyn olana kadar!). Fakat ergenlerdeki bu belirsizlik hali, kendini tanımlamaya ve anlamaya yönelik sağlıklı bir sürecin habercisidir. Ne var ki, ne bazılarımızın ataları, ne de bu saptamayı yapan uzmanlar, neden 30 yaşına gelmiş insanların %98'inin hala belirsizlikten muzdarip biçareler olduğunu açıklayamamaktadırlar.

Hal böyle iken; çenesinde ak sakallar çıkmaya başlayan çilekeş ablalarımızın "emoca" tavırlara bürünüp "trip" atmayı sürdürmelerini ya da 12 yaşında ilk masturbasyonunu yaparak Cilalı Buluğ Çağına girmiş abilerimizin bir türlü -Orta Çağ bir yana- Eski Çağa zıplayamamalarını bize kim açıklayacak, pek muhterem Ergenekoncular?

Sözün özü; ister toplumsal, ister ekonomik, ister fizyolojik olsun, her geçiş dönemi lanetlidir! Ergenin ikilemi de ne artık çoçuk, ne de henüz yetişkin olmasına dayanır. Uğradığı fizyolojik değişimlerle Doktorjeykıllık'tan Mistırhaydlık'a geçişin şokunu yaşayan gencin kafasını bir de büyükleri karıştırır. Sen evladına, onun keyif alacağı bir şeyi engellemek için "Sen daha çocuksun!", hiç keyif almayacağı bir işi üstüne yüklemek için "E hadi, koskoca kız/adam oldun!" dersen, o yeni yetme ne yapsın!

İşte bundan dolayı, çok zor olsa da, tüm suçu ergenlere atmayalım; onları hep sevelim; sık sık kafalarını okşayıp "Afferin lan dümdük!" diyelim; bu nevrotik biçarelere kabuklu yemiş ve muz atmayalım!

Madem ergenleri sevmeye ve öğüt vermeye başladık; şu ham maddeyi, tüm kafası bulanmış ergenler ve bulanıklığı kafalanmış yetişkinler için, Orson Welles'in eşsiz şarkısı, "I know what it is to be young" ile bitirmekten daha güzeli var mı?

Ol ergen kişi harbiden maldır,
Gençlik âteşi gönüldeki hardır!

El Hakk, Devr-i Lâle'de buna aymazsın,
Elbet zemherin istibdadında zırlarsın:

"Muhterem bir üstâd vardı, ah rahmetli,
Zamanında şol sefaletten çok bahsetti!"

Nevcivan olmak nedir bana sor!
İhtiyarlık basurumda yanan kor!

An gelir, "Cemil Efendi demişti!" dersin;
İşte o gün bu hikâyeti anlatmayı yeğlersin!

Velhasıl suâl ettim bilcümle ihtiyara;
Hepsi de dedi ki; "Mazi kalbimde yara!"

Günler doluydu, kah hüzün kah kahkahâyla,
Seneler geçti, yaz hep erdi kışla vuslata!

Ey evlâdım, imdi musikî icra edelim,
Ben ihtiyarım, sen civansın diyelim!

Ama şunu bil: Gün gelir, sap döner, hesap döner;
O dem senin gülistan dübüründe bülbüller öter!

Nevcivan olmak nedir bana sor!
İhtiyarlık basurumda yanan kor!

An gelir, "Cemil Efendi demişti!" dersin;
İşte o gün bu hikâyeti anlatmayı yeğlersin!

Pagan

Latince. İsim

- Çoktanrıcılık, Ultratanrıcılık, Kompiletanrıcılık, Canlıcılık, Kamcılık gibi farklı dinlerin kapsayan şemsiye tebrizi terim. Örnek: "Cemil Abi, yukarıda Kamcılık yazdın ya, ona Şamanizm desek? Hani yanlış anlama filan olmasın!"


İnsan camiâsının ilk üyeleri sularını içip, karınlarını doyurduktan; manitasyonla o dönemler ekstrem sıport kategorisine giren sekslerini yaptıktan sonra, sırtüstü çimenlere uzanıp göğe bakarak; "Oha!" dediler, hep bir ağızdan.

Dinin ortaya çıkışına yol açan bu ilk "Oha!", daha sonradan Paganizm adı verilen ve sonradan gelen cillop dinlerce basit ve ilkel olarak adlandırılacak bir dizi inanışın ve ayinin başlangıcı olacaktı. İnsanın doğanın gücü (döngüsel bir doğum-ölüm, büyük felaketler, sınırsız bir görünüm) karşısında duyduğu bu hayranlık, Canlıcılık (animism) ve Kamcılık (Şamanizm) gibi ilk dinlerdeki doğayı anlama ve onunla bütünleşme temalarının başlıca nedenidir. Bundan dolayı Paganist dediğin, pastoral tatların peşinde koşan toprak insanıdır; ot eker, çiçek koklar, yaban domuzu kovalar, kıçını yaprakla ya da daşla siler.

Kavramsal olarak biraz daha Avrupa Avrupa kokan Pagan lafı -ki Latince "apaçi" anlamına gelen paganus'tan türemiştir - bu nedenden dolayı dünyadaki bütün kültürlerin temelinde yatan çiftçi-köylü düsturuyla boy vermiştir. Her şeyin iyi - kötü - tarafsız bir ruhu olduğu düşüncesiyle başlayan Paganizm; zamanla tarım toplumlarının ortaya çıkmasıyla, çok doğal olarak sistemli, hesaplı ve işbölümüne dayalı bir Çoktanrıcılık'a (polytheism) evrildi. Sümer, Hindu, Mısır, Antik Yunan, Roma vb. kültürlerde görülen, sadece görünüm ve karakter olarak değil, dünyayı bir şirketi yönetir gibi döndürmeleriyle de insanlara benzeyen tanrıların ortaya çıkışının; tarım kültürünün getirdiği planlama becerisiyle alakalı olmadığını hangi şuursuz söyleyebilir, ya cemaat-i müslimin?

"Kârın olduğu yerde sahtekâr da olur" ilkesi gereğince, dinden iyi sakal yapılabileceğini fark eden bazı uyanıkların pompalamasıyla ruhban sınıfı doğdu. Sadece ve sadece bazı özel kişilerin (kendilerinin) tanrılarla ya da ruhlarla iletişime geçebileceği inancını satan bu kamcıklar, sonradan yerlerini tapınak rahiplerine bıraktılar.

Ha bıraktılar da n'oldu? Yok efendim "Tanrılar kurban istiyor", yok efendim "Tanrılar Kumkapı'ya gitmek istiyor!", yok efendim "Tanrılar Rus istiyor!" söylemleri yerini; "Tanrı'nın kilisesine 100 altın verirseniz, cennette süper lüks bir yeriniz olacak!" ya da "Cennet, şeyhimizin taşakları altındadır!" gibi safsatalara bıraktı! Kendilerine din adamı diyen bu kansızlar, tüm insanlığı binlerce yıldır değişik tanrı, din ve ibadet kılıfları altında sömüregeldiler.

Konumuza dönecek olursak; İbrahimsel dinlerin (Yahudilik, Hıristiyanlık ve hatta İslam) Paganizm'i kafirlik olarak niteleyip, gördükleri yerde başlarını ezmek istemelerine rağmen; Pagan adetleri günümüzde alttan alta varlıklarını devam ettirir. Öyle ki bu dinlerin şart olarak koştuğu bazı kurallar ya da içtihat olarak benimsedikleri bazı uygulamaların kökeninde de bu adetler yatmaktadır.

Müslümanların Yahudilerden öğrendiği sünnet'in bir Eski Mısır adeti olması buna bir örnektir. Duaların sonunda söylenen amen/amin sözünün de Eski Mısırlıların Güneş Tanrısı'na yaptıkları duaların sonunda onun adını (Amon) söylemelerinden geldiği iddia edilir. Öte yandan Hıdırellez mevzundan da hatırlayacağınız gibi (Hatırlıyorsunuz di mi lan?), bazı Pagan inanışları günümüzde de kabuk değiştirmiş bir şekilde varlıklarını sürdürür; karşımıza kah Nevruz, kah April Fools Day (1 Nisan) olarak çıkarlar. Bugün Anadolu'nun pek çok yöresinde ay tutulması sırasında, teneke çalıp havaya ateş ederek ayı kurtarmaya çalışan bağrıyanık, çilekeş köylülerimiz vardır.

Konunun bir başka yönü ise, vahdet-i vücud ilkesini savunan Sufizm'in temelinde Paganist bir din olan Kompiletanrıcılık'ın (pantheism) yatmasıdır. İzlerini sürecek olursak, Sufizm'in Hint kökenli dervişlik ile Mısır kökenli ezoterik anlayışın, tam ortada, Ortadoğu ve Horasan'da buluşması sonucu doğduğunu görürüz. Bu inancı taşıyan bazı tarikatların Ortodoks İslam tarafından lanetlenmesinin nedeni de, Tanrı'yı bir ağaç insanın ruhunu da ondaki yaprak olarak simgeleyen bu kavrayışın, Paganist bir yanının bulunmasıdır.

Sözün özü, doğayla dolaysız bir ilişki kurmaya yönelik özellikleriye Pagan hoştur, ohhştur, cilloptur. İçlerinden bazıları insan kurban etme gibi kötü bir alışkanlığa tutulmuşlarsa da, iki çürük elma için bütün üzüm bağını yakmaya ne gerek var? Ama ve lakin, "Ben anlamam öyle pagan magan; Cuma namazıma gider, fitre zekatımı verir, orucumu tutarım!" diyorsanız da haklısınız. (Aynı kaynaktan geldiğimize ve aslında 'bir' olduğumuza inanınca, bu küçük ayrımların önemi kalmıyor.)

Bu maddeyi pro.isla.mic.check.oh.yeah Başpaganımızın Nevruz münasebetiyle yayınladığı mesajın altmetin incelemesiyle bitirelim mi, aziz judasperestler?

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Nevruz Bayramı Mesajı

“Tabiatın yenilenişi ve tazelenişini, baharın gelişini müjdeleyen Nevruz Bayramı; yeni ve güzel başlangıçları, sevinç ve neşeyle kutladığımız gündür. Nevruz, Anadolu’dan Kafkaslar’a, Orta Asya’dan Orta Doğu’ya uzanan geniş bir coğrafyada yüzyıllardır aynı ruhla kutlanmaktadır.

Metininaltı: Baharın gelişini ilk kutlayan insanlar bittabii ki çiftçilerdi. Ve bunların cümlesi pagandı. Zaten bu da binlerce yıldır dünyanın her yerinde kutlanan animist bir adettir. Delikanlı Müslümanım, ama neden bilmiyorum içim sevinçle doldu lan!

Bolluk ve bereketiyle bahar mevsiminin gelişini simgeleyen Nevruz, aynı zamanda, hayata ve birbirimize yeni bir coşkuyla, yeni bir umutla sarılmak için bir çağrıdır. Milletçe bu çağrıya uymaya, sevgi, barış ve kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi canlı tutmaya devam edeceğiz.

Metininaltı: Bi' de bu paganlar baharda doğanın uyanışı ayağına orji yapıyorlarmış oğlum! Fashing'tir, Mardi Gras'tır derken, "kompile" coşku içinde birbirlerine sarılmaca filan... Bugün olsa... Tövbe tövbe!

Bu gün yakılan ateş, şiddetin ve öfkenin değil, aksine gönüllerimizdeki sevginin, dostluğun ve kardeşliğin kandilidir. Bu bayram sevincini yaşarken ve yaşatırken bize yakışan, şiddetin, kinin, nefretin dilini tamamen terk etmek ve sevginin, barışın, kardeşliğin evrensel dilini yüceltmektir.

Metininaltı: Şimdi bu nevruz biraz Mecusi işi gibi gözüküyor! Hani Persidir, Kürdüdür... Biz de bunu Kürtlerden öğrendik zaar! Kandil'dekiler de asi olmasınlar, insinler aşağıya! Ertuğrul'u lastikçiye yolladım, kamyon lastiği alsın da yakıp üstünden atlayalım diye. Zaten bu nevruzu ilk çıkaran da Lastikçi Kawa mıymış, neymiş! Ayrıca bayram dediğimiz olay, insanın kendine yakışanı yalamasıdır! Dil dile değmeden dil öğrenilmez! İnsanlığın dili evrenseldir; Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı, sarışını, esmeri, kumralı, Kibariyelisi, Dilipaklısı fark etmez!

Unutmamalıyız ki bu günler, birliğin, beraberliğin, kardeşliğin her zamankinden daha çok öne çıkması gereken günlerdir.

Metininaltı: Valla metin yazarı özellikle mesajı uzun göstermek, bazı lakırtıları tekrar etmek için eklemiş bunu. Belediye Başkanlığım sırasında öğrenmiştim; birlik, beraberlik, kardeşlik demeyene politikada ekmek yok hacı!

Başta aziz milletimiz olmak üzere bütün bölge halklarının Nevruz Bayramı’nı kutluyor, aramızdaki sevgi ve kardeşlik bağlarını güçlendirmesini diliyorum.”

Metininaltı: Bak, Kürtlere açtım, Romanlara açtım ama yine de sevgi ve kardeşlik bağı kurmamız için bizim gibi olmanız gerekiyor! Yoksa külliyen kapatırım bu ülkeyi yeminle! Her canlı, ılımlı İslam'ı tadacaktır! Dağılın şimdi!

İştah

Arap atı. İsim

- Yemek yeme, içki içme, ot otlama, seks seksleme isteği (bu mecazi). Örnek: "Siftah, iştah açar!"


Aranızda üç dicitli aykü puanlarının başlangıç seviyesinde olanların bile, "100 kişiye sorduk, acaba insan evladı şu fani hayatta ne ister?" sorusuna verilecek yanıtları tahmin etmekte zorlanmayacağına eminiz. (Bu blogun okuyucusunun çok zeki bir kitleden mürekkep olduğunu ve bu yüzden sadece on kişinin bu bloga göz atma zahmetinde bulunduğunu daha önce defalarca söylemiştik.)

Evet, o müthiş Aileler Yarışıyor'da Error Evgin bu soruyu yöneltmiş olsaydı, muhtemelen yanıt sıralaması şöyle olurdu:

41 kişi - Para
35 kişi - Altın
28 kişi - Mücevher
23 kişi - Oral seks
20 kişi - Mücver (Mücveri mücevherle karıştıranlar)
17 kişi - "3 haftada 7 santim büyütün!"
16 kişi - TV yıldızı olmak
13 kişi - Büyük memeler
10 kişi - Daha büyük memeler
9 kişi - "Ben bilmem beyim bilir!"
5 kişi - Tanrı'ya ermek
3 kişi - Rakı
2 kişi - Samanyolu TV dizisi yıldızı olmak
1 kişi - "Kaynım"

Fakat sevgili okuyucular, şu güpgüzel insanlık cemaatinde uzlaşamadığımız bir nokta var ki, onun da adı: İştah!

Buna inanmayan evhamlılar, Google'da "iştah" kelimesini araştırabilirler. Karşılaşacağınız şudur ki; bütün Internet iştah açıcı ilaçlarla iştah kapayıcı ilaçlar tarafından işgal edilmiştir.

Kimilerinin iştah açmanın, kimilerin de iştah kapamanın yollarını öğrenmek için kıçlarını yırtmaları (bu da mecaz), bize iştahın insandan insana çok kuvvetli biçimde değişen yeme isteği olduğunu anlatır.

Bazıları açgözlülük derecesinde hayatın tadını almaya istek duyarlar. Her an ölecekmiş gibi, beş duyusundan gelecek hazlara abananlara, Batı Roma'da hedonist, Doğu Roma'da fedonist denirdi. Zira Roma ahalisinin yeniden yiyebilmek için karılarının üzerlerine kustuklarını hepimiz biliyoruz. Böylelikle hem metres tutmayı meşrulaştırmışlar, hem de "Madem dünyayı sömürüyoruz, çökmeden önce sütünden yününden hakkıyla faydalanalım" ilkesine göre yaşamayı başarmışlardır.

Bunun aksi duruş ise ölmüş de gömeni yokmuş gibi tat almaktan imtina etmek ve bunu da bir takım erdemlerin altına saklamaktır. Tarih boyunca, tekke/manastır tarikatlarının bir nümerolu savı da, cümle iştaha yol açan nefs ile mücadele etmek üzerine kurulmuştur. Sözgelimi, İslami literatürde yer alan kuvve-i vahime, "kuvve-i şeheviyye" gibi kavramlar bu kendini kontrol temaşasına denk düşer. (Konuyu merak edenler şu makaleye bakabilirler. Biz okuduk, çok sevdik. Fırsat buldukça Said-i Nursi'nin ruhuna, Feto Abi'nin puluna Fatiha okumaya devam edeceğiz. Ayrıca iktidarın ustası, Tayyip'in hastasıyız!)

Öte yandan tarikatlar kadar abartılı olmasa da bütün dinler ve elbette totaliter sistemler, şehvet ile aynı kökenden türeyen iştahı kontrol altında tutmayı öngörür. Yahudiliğin 10 Emir'i, Hıristiyanlığın 7 Ölümcül Günahı ve İslam'ın 5 Şartı hep bunu anlatır. Fakat Tanrı insanların iştahına ket vurmaktan ümidi kesmiş olacak ki; emrettiklerinin sayısı zaman içinde 10'dan 5'e kadar düşmüş! (Muhtemelen bir sonraki dinde tek emir olacak: "Lan canınızı almayayım, 'Tanrı'ya inanmıyorum ama bir güç var' deyin yeter!")

Peki neden bütün dinler ve Maoizm böyle sıkı bir kontrolü gerekli görüyor?

Nedeni çok basit: İştah/şehvet, toplumsal düzeni sağlama konusunda en büyük belirsizliği doğuran insan özelliğidir. Çünkü iştahlı insan, hem sınırlı sayıda yiyecek için tehdittir (1 kase çorba, 2 bütün tavuk, 3 tabak makarna, 1 tabak zeytinyağlı, 3 porsiyon revani), hem de soy kütüğünün belirlenmesi ve toprağın bölüşümü için! (Bey mutfakta hizmetçiyi yedi, hanım arabada şoförü emdi; bey ahırda Ayşe'ye bindi, hanım bahçede suni Hulusi ile semirdi.)

Bütün toplumsal sistemler, böyle bir karışıklığı göze alamayacaklarından halkı kontrol konusunda gayet iştahlıdırlar. Bu iştahın derecesine göre totaliter ("az ye, az iç") ya da kapitalist ("ye ye ye, iç iç iç, ha paran mı yok kredi verelim?") olarak adlandırılsalar da, hepsindeki ortak yan elit zümre için her zaman her şeyin mübah olmasıdır.

Fakat tüm bu alavere dalavereye karşın, ortak bilinçaltımızdan süzülüp aşikar olmuş bir bilgiye sahibiz: İnsan, hayatına devam etmek için belirli bir tür iştaha sığınır; zira o iştah onu ölümlü olma hissinden uzaklaştırıp, cennette beleş bir tura çıkıyor gibi hissettirir. Bu keyif gayet kişisel, keyfin tasarrufu ise toplumsaldır.

Bu salçalı maddeyi Hafif Batı Müziği'nin önemli temsilcilerinden The Rolling Stones grubundan gelecek bir şarkıyla bitirmeden önce, yazarların sınırsız "bilinmeklik" iştahları uyarınca, bu yazıyı Facebook hayran sayfama ve Twitter'ıma koyacağımı ve ikisine de "Pek muhterem okuyucular, bugünkü blog yazım için diyen bir link vereceğimi ifade etmek isterim.

Satisfaction - The Rollings Stones

İştahım Kaçık!

Yok derdime çare, naçarım!
İştahım kaçık, naçarım!
Hacı, ye, iç, yat, düzüş...
Nereye kadar?

Peder bey "Taksiyi al da, çalış biraz hayta!" dedi.
Açıyorum Power'ı, Kral'ı filan
Abuk sabuk konuşuyor adamlar
Güya beni iştahımı açacak laflar!
Oy oy oy, bundan dolayı sızlanıyorum ya!

Yok derdime çare, naçarım!
İştahım kaçık, naçarım!
Hacı, ye, iç, yat, düzüş...
Nereye kadar?

Akşam eve geliyorum,
Bütün gün direksiyon sallamışım!
Persil yeşil adam çıkıyor karşıma
"Beyazlarımı nasıl ultra beyaz yaparım"ı anlatıyor,
Derdime çare olamaz o benim!
Sigara içmek iştah kapatır diyorlar, belki de doğrudur!
Oy oy oy, bundan dolayı sızlanıyorum ya!

Yok derdime çare, naçarım!
İştahım kaçık, naçarım!
Hacı, ye, iç, yat, düzüş...
Nereye kadar?

Taksiye müşteri almayıp bazen
İstanbul'u turluyorum.
Orada bir kokoreç at, burada bir bira çek
Zorla yiyip içiyorum valla!
Geçenlerde Laleli'ye takıldım
Taş gibi bir hatun vardı, canım çekmedi ama!
"Her erkeğin başına gelir, haftaya uğra yakışıklı" dedi.
Hayır tipte mi bir sakatlık var anlamadım
Oy oy oy, bundan dolayı sızlanıyorum ya!

Yok derdime çare, naçarım!
İştahım kaçık, naçarım!
Hacı, ye, iç, yat, düzüş...
Nereye kadar?