- Bir duyguyu, düşünceyi, hayali, metayı, niceliksel ve/veya niteliksel anlamda olmadığı bir hâle büründürerek satmaya çalışan sahtekâr, yalançııı, bacanakbacağı, dolandırıcı, kolpa insan evlâdı. Örnek: "Hıştt Cemil Abi, 'Yalandan ve yalancıdan nefret ederim kadar büyük bir yalan yoktur!' Nasıl, iyi mi? Koftilere ayar veren bir aforizma oldu di mi? / Ne bileyim Danyal? Ben burada mıyım ki?"
Eski çaycımız Ramiz'in büyük büyük dedelerinden olan Petronyus'un, "Mundus vult decipii ergo decipiatur" lafını boşuna telâffuz ettiğini düşünüyorsanız; Ramiz'in sülâlesinden bir fertle rakı içmemişsiniz demektir.
Ramiz'in çevirisiyle, "Âlem iyice mala sarmış be ya, sallayasın kuyruklu yalanı emencecik inanıverirler! Ee madem öyle, bırak da inansınlar kızanım!" anlamına gelen bu söz, herkesin, siyasetin 'koftileme sanatı' olduğunu bildiği halde, ne halt yemeye siyasilerin peşinden sürüklendiklerini, kısmen alaycı kısmen fırsatçı bir ima ile gösterir. Çünkü düzenli şekilde yalan atan/üçkâğıt bağlayan koftiler, onlara inanmaya hevesliler olmadan bu işi başaramazlar.
Yukarıdaki sözün büyüklüğü ise, binlerce yıldır, pek çok farklı alanda süregelen sahtekârlıkların neden sürdüğünü ve neden süreceğini tespit etmiş olmasında yatar. Kıçınakazıkkaçanların ipliklerini (her ne kadar onlar kendilerini aklamaya gayret etseler de) pazara çıkaran 'inanmayı istemek' fiili, aslında büyük bir küfür olan kurbanlaştırmayı saf dışı bırakır; masumâne bir saf dilliliğin arkasına saklanıp vicdanımızı sömürmeye çalışan budalaların gerçek yüzlerini ortaya koyar. Her türlü uyarıya kulaklarını tıkadıktan sonra dolandırılır; ardından da böğüre böğüre bağrışırlar. Bu kulak tıkama, gerçeği sezdikleri halde, tatlı yanılsamanın bitmesinden duydukları korkudan kaynaklanır.
Petronyus'un önermesinin ardında iki ihtimal vardır: Gündelik olarak, bir hayalden gerçek değerinin üstünde kâr bekleniyordur; genel olarak, evrenin kayıtsızlığına karşı bir tür var olma stratejisi babında, 'umut, ölümlünün ekmeği' faydası alınıyordur. Her iki ihtimalde de kofti, karşısındakini kendi isteği doğrultusunda yönlendirmeye çalışan, bunu da kasıtlı olarak yalanlarla yürüten kişidir.
Mevzunun can damarına bakacak olursak; iki şerefsiz insan müsveddesinin dünyayı kandırmaya çalıştıkları görürüz: Koftiler ve sanatçılar. Bunlardan ilki en çiğ yalanı kavruk bir gerçek gibi satar; ötekisi ise helâtıkayan kadar gerçek olanı bile yalan attığını söyleyerek sunar. Zaten iyi sanatçıdan iyi politikacı çıkmazken; iyi politikacıdan ise her şey olabilmesinin nedeni de budur. (Bir istisna: Sitesine Kofti adını vermiş, çok yetenekli bir çizeri keşfetmek için www.kofti.com'u ziyaret edebilirsiniz. Özellikle çizgi hikayelerine göz atmanız tavsiye edilir.)
Sanatçı da kofti de, size (öyle ya da böyle) bir yanılsama sunarlar. Bu tatlı yanılsama sizi gündelik hayatınızın sıradanlığından çıkarır; sizi, renkli ve eğlenceli olasılıkların oynaştığı Sınırsız Rüyalar Diyarı'na mülteci olarak götürme sözü verir. Ancak sanatçı, sizi gerçekten İsveç'e götürse bile, her zaman Kapıkule yakınlarında boş bir araziye indireceğini vurgulayıp durandır; sunduğu hayalin gerçeklik iddiası taşıdığını söylemeye asla cüret etmez. Kofti ise tavşanların gerçekten şapkasında olduğunu, hatta fırsattan istifade orada üreyip koloni kurduklarını söyleyecek kadar yüzsüzdür.
Bu iki durum arasındaki farkı en net şekilde anlatan kişi olarak Orson Welles'in adını verebiliriz. Çocukluğunda Harika Çocuk mahlasıyla ilüzyon gösterileri yapan Welles, yanılsama ile sanat arasındaki bağı tüm hayatına taşıdı ve büyüdüğünde sinemacı oldu. (Büyük derken, henüz 26 yaşında Yurttaş Kane'i çekti. ) Ona göre ilüzyon gösterisi ile sinema gösterisi arasında bir fark yoktu: İkisi de insanların dikkatini, "Bak şimdi ne yapacağım ve sen de bunu yiyeceksin" diye diye, başka yöne çekme becerisiydi. Bu çemada koftiliğin yerini ise 1938 yılında bir radyo aracılığıyla gösterdi. H.G.Wells'in, dünyanın Marslılar tarafından işgalini tasvir eden Dünyalar Savaşı romanını, bunun bir drama olduğunu söylemeden radyoda okudu. Sonuç, anlatılanı gerçek zanneden insanların paniğe kapılmaları ve sokağa dökülüp büyük bir kargaşa yaratmaları oldu.
İmdi, sözgelimi, siyasetçi dediğiniz insan, Welles'in radyodan bir kez yaptığını her gün yapan insan değil midir? Kimi zaman ortada sebep yokken tansiyonu arttıran, kimi zamansa tüm ülke büyük belâlarla karşı karşıya iken sakin olunmasını telkin eden ve cebini böyle dolduran insanları an be an izlemiyor muyuz?
Bunlar ortaklaşa inandığımız yalanlar olmasa, belki de vicdanı kuvvetli bir analist çıkıp, bize şu borsa ve küresel kriz çalkantısının, koftilerin şişirdiği küresel ekonominin canımıza okuması olduğunu söyleyebilirdi. Birisi size bir rezervde tutulan altınlara karşılık olması gereken banknotların değersizliğini anlatsa; bırakın altını gümüşü, ortada banknot bile olmadan banka hesaplarınızla Internet şubesi üzerinden yaptığınız işlemlerin tarihin gördüğü en büyük üçkâğıt operasyonu olduğunu söylese; banka hesap PIN'lerimizi uç uca ekleyip onu kovalarız. Çünkü içinde olduğunuz yanılsama, küresel krizlerde mavi ekran gösterse bile, varlığını sürdürmektedir. Emeklerimizi cebellezi eden spekülatörlerin, en bilgili ve akıllı koftilerden oldukları su götürmez bir gerçektir!
Hazır Internet demişken; bir başka koftilikten bahsedebiliriz: Internetin yaygınlaşmasıyla beraber güneş gözlüğüyle webcam fotoğrafı çektiren, evrenin bir numaralı erkeği pozlarındaki primat koftilere; en dip layer'ına kadar fotoşoklanmış benlikleriyle arzıendam ederek, 'bana güzel avrat' deyin diye çırpınan cinsilatif koftilere ve aforizma üfürücü, kafa bükücü sözde-feylesof koftilere rastlamaya başladık.
Şimdi bir densiz çıkıp, primat koftilere, "Koçum güya havalısın, en bi' şahane erkeksin ama her gün tuvalette iki posta gidiyorsun, bu ne iş?!" dese; şoklu hatun taifesine, "Böyle profil fotoları yapıp duruyor, sonra da şu bana asıldı, bu hayvan bilmem ne dedi diye hayıflanıyorsun; koy bakalım ot böcek böyle oluyor mu?" diye ayar verse; derin ve afili sözde-feylesoflara, "Yahu hacı, her erkeğin her kadına asılma hakkı vardır da, gözlerin alalade bir kadın gördüğünde bile fıldır fıldır sörf yaparken; sen neyin felsefesini, neyin devrimini satıyorsun? Hatuna aforizmik, ere mikmiksin!" dese; primatın gözlerini ağlamaktan kan bürümez, şoklunun hue'su kaymaz, sanal asinin delişmen aforizmaları utancından Nietzsche'nin bıyıklarının altına saklanmaz mı? Hal bu noktaya geldiğinde; glow'lu uzuvlarını, matrak mı matrak vudiellınımtrak iletilerini ya da 'isyan vakti gelmiş bir şehrin kırılgan huzursuzluğunu anlatan'' ağlak şiirlerini nerene enstele edeceksin?
Hadi bunlar belirli bir cins diyelim; peki durmadan sevgi böcüklüğü ruhunun üstünden ayrılmadığı kofti vulgaris ile nasıl baş edeceğiz? Yahu bir insan evlâdı durmadan sanal sevgi dağıtabilir mi? (Kafa Yolları Haritası'nın arkasından 'şöyledir böyledir' diye konuştuğunuzu bilmiyor muyuz biz?) Tamam, dükkâna geliş fiyatı, vergisi, stopajı filan yok da; az önce 'Çok güzel çıkmışsın Burcucum' diye yağ yaktığın hatunun arkasından 'Ondaki yağla balina ısınır' deyip durmaktan da mı yorulmazsın, bre kofti Lâle! (Ancak maddenin ta en başında bahsi geçmişti; suç sadece Lâle'de değil, Burcu da bu konuda beğğnce yalnnnış yaptıea! Lâle'nin kendisi hakkındağ öle dediğini bilmio muki?)
Neticede, alan memnun satan memnun değil mi, sevgili sanal âlem mukileri? Internet'i de -kaçınılmaz olarak- gündelik hayatımıza çevirip, ardına sığındığımız ikiyüzlülüğün, attığımız yalanların can bulacağı yeni bir mecra yapmadık mı? Koftilik, hepimizin öyle ya da böyle bir ucundan tuttuğu, edepsizce çığırtkanlık yaparak yükselen yeni bir yeni çağın 'ahlâk'ı değilse; biriktirdiğimiz millerle kaçacak neresi kaldı, pek bi' şirin 'very big cat'ler? Sözünde vaat çok, özünde ad hoc bu yeni ilişki düzlemi külliyen eyyam üzerine inşa edilmiş bir gecekondu değildir de nedir, a bağrı obruk memleketimin sevgi fakiri kelebekleri?
Bazılarınızın, her daim olduğu üzere, bu uzun yazıdan sıkıldığını, kulaklarını tıkayıp gözlerini bantladığını tahmin etmek için müneccim olmak gerekmiyor. Madem öyle, bu kavramların içini boşaltma ve iletişimi ortada iletişecek bir şey kalmayana kadar arttırma sürecini basit bir örnekle titreştirelim.
Bunun için kan kardeşi kavramına bakmamız yeterlidir. Bir zamanlar kan kardeşi, kör bir çakıyla kanatılan parmakların buluşmasını ve (tamamen gerçekleştirilmeyecek olsa da) ömür boyunca birbirinin götünü kollamayı simgeliyordu. Kısaca ortada iki insanın biribirine AIDS bulaştırmasına yetecek kadar kan vardı. Sonra bu lafı uzun bulduk ve kanka olarak kısalttık. Bu da kesmedi, yaratıcı gençlerin havadar beyin kıvrımlarından süzülen panpa lafı meseleye dühul etti. Çok da iyi etti; yoksa Hilâl Cebeci'nin 'online striptease' gösterilerinin ardından, onu her yalamak isteyen adama, 'Bn de sni sevyrm panpişim' yazışını okuyamazdık. (Tabii ki bu yorumu kabul etmeyip, "Biz Hilâl'le farklı bir yöntemle kan kardeşi olmak istiyoruz" deme kudretiniz, damarlarınızda akan panpişte mevcuttur!)
Şimdi bunu okuyup "Kafa Yolları Haritası ağzından tükürükler saça saça, sağa sola sataşıyor ayol!" deyü düşünürseniz üzülürüz. Şu mevzuyu hoplatmak gerekir ki; bu ucuz koftilik türü aslında hepimizde farklı konularda farklı dozlarda ikamet etmektedir. İnsanların gerçeği sıkıcı bulduklarını ve onu olduğu gibi satın almayacaklarınız öğrendik. Bundandır ki hepimiz kof'uz, hepimiz ti'yiz! Meselâ, en basitinden, şu satırı yazan hergelenin Facebook profilinde (beni buradan listenize ekleyebilirsiniz.), din hanesinde Kofti Kalenderi yazıyor. Hakiki Kalenderliğe göt yetmeyince, zikren Hanya'da fikren Konya'da olmak kaçınılmaz! (Neyse ki; şerefsizlik imdadımıza yetişiyor da tutarsızlıklarımızı sümen altı edebiliyoruz.)
Koftiden uzayan bu maddeyi de Kofti Türleri üzerine yıllardır yapmakta olduğumuz esaslı bir çalışmanın sonuçlarını yayınlayarak kapatalım mı, sayın Zeytinburunlular?
Fakat önce teşekkür etmek istiyorum. Şimdi siz bunu donuna kadar değil sonuna kadar okudunuz ya; hepinizin yüreğine sağlık, canlarım benim! <3
-Kofti Türleri-
Cızbız Kofti: Yalanını yemesi en zevkli olan koftidir. Muhatabını zayıf yerinden yakalayıp, onu iştahını güzel vaatlerin kokusuyla harekete geçirir. Onu bir başkasının hayallerini ayıklarken gördüğünüzde bile, ortada bir 'tezgah' olduğunu bilmenize rağmen, canınız çeker; yemek istersiniz. (Yersiniz de!)
Islama Kofti: Zengin içerikli bir kofti türüdür. Özünde 'bayat'lık olsa da; farklı kaynaklarla beslendiği için ilgi çekici görünür. 'Bol jöle kullanan koftiler', kıskanç keller tarafından bu türe dahil edilseler de; bu sınıflandırma aslında doğru değildir. (Buradan tüm kellere, 'Peruğunuzu denk alın, bir sonraki madde siz olabilirsiniz!' demek istiyoruz.
Mantarlı Kofti: İş dünyasında sıkça görülürler. Sizden çok şahane bir iş için para aldıktan ya da emeğinizi emdikten sonra, "Kardeş, o iş mantara bağladı ya; her şey de boşa gitti!" diye karşınıza çıkarlar. Bunun ertesinde Facebook'ta Şeyseller'de yaptıkları tatilin fotoğraflarını görürsünüz. Mantarın lezzetine göre, fotoğrafları 'beğen'ebilirsiniz bile!
Dalyan Kofti: Kadın ya da erkek fark etmeksizin dış görünüm itibariyle dalyandırlar, ama yürek dersen tısss! Zoru görünce kaçarlar; kaçamazlarsa tek darbede yere inip zırlamaya başlarlar. Güçlü ve becerikli görünüp, büzüklerinin ötesinde vaatlerde bulunurlar; sonra da toz olurlar.
Çiğ Kofti: Çoğunlukla sonradan görme, ham meşrepli sahtekarlardır. Yaptıklarını bire bin katarak, sırf kendilerini övmek için anlatırlar. Yalanları keyifle yense de, bünyeden atılırken ciddi bir yanma yapabilir.
Kadın Budu Kofti: Karı kız peşinde koşan erkek koftilerdir. Yok efendim, "Ben entelim, ben ezilenin yanındayım"; yok efendim, "Ben yazarım, senaristim, müzisyenim, art direktörüm", yok efendim, "Benimki 25 santim, ayrıca dışarı çıkmadan prezervatif de değiştirebilirim" diye dolanıp duran türdür. Web sitesi kurup, kendini bin bir meslekle tanımlayanlara rastlansa da; 25 santimci olanları, mevzuatı belgeleme konusunda utangaç davranmaktadırlar.
Ekşili Kofti: Koftilerin en suratsız, en can sıkıcı türüdür. İnsan yalan atar ama tatlı tatlı atar di mi? Bunlar durmadan sağa sola laf sokarlar, ama kendileri de aynı yoldan giderler. Sürekli depresyonda olan, özgüvensiz kadınlar bu türe girerler.
Terbiyeli Ekşili Kofti: Yukarıdaki grubun aile terbiyesi almış olanıdır. Bundan dolayı pasif agresiftirler.
Kuru Kofti: Minimum seviyede bile üçkağıt açacak kadar donanımları yoktur. Kuru kuruya sallayıp dururlar. Tehlikeli yanları, sıvısız alındıklarında boğaza taklabilmeleridir.
Yalancı Kofti: Koftilerin arasında en salağıdır. Lan, insan niyetini bu kadar belli eder mi!
Yalancı İçli Kofti: İşte büyük oksimoron! Yalancı mısın, içli misin, yalanı mı içli atıyorsun, yoksa yalan attıktan sonra içlenip üzülüyor musun, bilemedik!
Tekirdağ Koftisi: Çaycı Ramiz Ağa! (Şaka lan şaka, en az sizin kadar benim kadar harbi bir insandır. Bu arada Ramiz'i yeniden işe aldık; artık 'eski' değil.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder