Ergen

Yerli malı. Sıfat.

1- Göle döl çalabilecek yaşa erişmiş, yeni yetme yerden bitme, akil baliğ, Göller Bölgesi'nin güneyindeki alan. Örnek: "Ancak ergenler, ergen maddesinde Ergenekon esprisi yaparlar!"

2- Evlilik denilen kupkutsal kurumun yaşattığı mutluluğu henüz tatmamış, cillopumsu insan yavrusu (bekâr). Örnek: "Her ergen, bir gün evliliği tadacaktır!"

3- Kimi yörelerde "kızılcık", kafası dumanlı kimi yörelerde de "eğren" olarak anılan meyve. Örnek: "Bütün malımı mülkümü, ergenliğe girmeden önce bir tepsiye doldurduğum eğrenleri mahalledeki çocuklara ve annemin çalıştığı hastanedeki çalışanlara satmama borçluyum Cemil Abi!"


Sivilce uzmanları tarafından 12-17 yaş arasına tarihlenen ergenlik, yeryüzünde nadiren barınabilmeyi başarmış tek kelimelik oksimoronlardan biridir. Hal böyle olunca, bu kelimenin içindeki zıtlıkları kavradığınız mı, bünyesinde barındırdığı tekinsiz anlamları kündeye getirmişsiniz demektir.

Bu zıtlıkların en göze batanı, kimlik inşasına bağlı gelgitli bir erme halidir. Çünkü ergenlik denilen halk düşmanlığı, adıyla "olma"yı vurgulasa da, içeriğiyle "olmamış"lık sunan dönemsel bir nevrozdur. Nitekim, ergen karmaşası "Kızılcıklar oldu mu?" türküsünde geçen, "Gönderdiğim çoraplar ayağına oldu mu?" sorusundan daha güzel nasıl anlatılabilir ki! "Mendili gelinin eline verdim" ifadesi ile bir nebze oh-ulan-çözüldü hissi uyandıran bu belirsizlik hali, türkünün ilerleyen mısralarında cinsiyet karmaşasına yol açacak bir boyuta ulaşır. Zira kızılcık (ergen -> erğen -> eğren) meyvesi de doğası itibariyle aynı ikircikliği barındırır: Ergen, adıyla (de jure) artık devşirilme zamanının geldiği hissini uyandıran, ama fiilen (de facto) ekşi olandır. İşin özü, kızılcıkların gerçekten olduğu anlaşıldığında şurupluk vakti gelmiştir -ki en güzel tat alma yolu da budur!

[Türküyü sapıtmaya niyetli bir bünye, kızılcığın olmasını pekala genç kızların adet görmeye başlamasına, gönderilen çorapları da el örgüsü, arkaik prezervatiflere yorabilirdi! Şükür, şuurumuz yerinde de böyle komik çağrışımlar aklımızın ucundan geçmiyor. Kaldı ki "seleler"e de bir kulp uydurmamız gerekirdi!]

Ermemiş ergenin alamet-i farikası kendi cinselliğini keşfedip, buna ne anlam yükleyeceğini bilememesidir. Antarktika'ya çıktığını sanan Kolomb kafasıyla cebelleşen gençlerin yardımına pek tabii ki toplumun acayip gizli kodları koşar ve onlara Grönland'da olduklarını söyler! Kızlara dolmuşlarda yeni doğmuş bir buzağı gibi büzüşük büzüşük, oğlanlara da erkek aslan gibi bacaklarını yaya yayarak oturmalarını öğreten bu toplumsal kodlardır. Bu yüzden ki ergen erkekler yapmadıklarını anlatma, ergen kızlarsa yaptıklarını gizleme eğilimdedirler. (Bu nümeroyla büyüyen bireyler, ileriki yaşlarda da aynı yolda devam ederler.)

İçimizden bazılarının ataları, "Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma" diyerek ergen ruhunun değişkenliği (siyaseten doğru olmayı bırakırsak, maymun iştahlılığı) üzerine vurgu yapmışlardır. Ergen insan, sahip olduğu kimlik ve bu kimliğin toplumdaki yeri konusunda karmaşa içindedir. Bu yüzden dolayı isyankar tavırlara bürünüp, huydan huya koşarlar. Hiçbir kimlik, hiçbir tavır, hiçbir huy onları tanımlama konusunda yeteri kadar iyi ve şık değildir. Bundan dolayı, bir zamanlar ergen olan ebeveynlerin söyledikleri anlam ifade etmez (Kendileri ebeveyn olana kadar!). Fakat ergenlerdeki bu belirsizlik hali, kendini tanımlamaya ve anlamaya yönelik sağlıklı bir sürecin habercisidir. Ne var ki, ne bazılarımızın ataları, ne de bu saptamayı yapan uzmanlar, neden 30 yaşına gelmiş insanların %98'inin hala belirsizlikten muzdarip biçareler olduğunu açıklayamamaktadırlar.

Hal böyle iken; çenesinde ak sakallar çıkmaya başlayan çilekeş ablalarımızın "emoca" tavırlara bürünüp "trip" atmayı sürdürmelerini ya da 12 yaşında ilk masturbasyonunu yaparak Cilalı Buluğ Çağına girmiş abilerimizin bir türlü -Orta Çağ bir yana- Eski Çağa zıplayamamalarını bize kim açıklayacak, pek muhterem Ergenekoncular?

Sözün özü; ister toplumsal, ister ekonomik, ister fizyolojik olsun, her geçiş dönemi lanetlidir! Ergenin ikilemi de ne artık çoçuk, ne de henüz yetişkin olmasına dayanır. Uğradığı fizyolojik değişimlerle Doktorjeykıllık'tan Mistırhaydlık'a geçişin şokunu yaşayan gencin kafasını bir de büyükleri karıştırır. Sen evladına, onun keyif alacağı bir şeyi engellemek için "Sen daha çocuksun!", hiç keyif almayacağı bir işi üstüne yüklemek için "E hadi, koskoca kız/adam oldun!" dersen, o yeni yetme ne yapsın!

İşte bundan dolayı, çok zor olsa da, tüm suçu ergenlere atmayalım; onları hep sevelim; sık sık kafalarını okşayıp "Afferin lan dümdük!" diyelim; bu nevrotik biçarelere kabuklu yemiş ve muz atmayalım!

Madem ergenleri sevmeye ve öğüt vermeye başladık; şu ham maddeyi, tüm kafası bulanmış ergenler ve bulanıklığı kafalanmış yetişkinler için, Orson Welles'in eşsiz şarkısı, "I know what it is to be young" ile bitirmekten daha güzeli var mı?

Ol ergen kişi harbiden maldır,
Gençlik âteşi gönüldeki hardır!

El Hakk, Devr-i Lâle'de buna aymazsın,
Elbet zemherin istibdadında zırlarsın:

"Muhterem bir üstâd vardı, ah rahmetli,
Zamanında şol sefaletten çok bahsetti!"

Nevcivan olmak nedir bana sor!
İhtiyarlık basurumda yanan kor!

An gelir, "Cemil Efendi demişti!" dersin;
İşte o gün bu hikâyeti anlatmayı yeğlersin!

Velhasıl suâl ettim bilcümle ihtiyara;
Hepsi de dedi ki; "Mazi kalbimde yara!"

Günler doluydu, kah hüzün kah kahkahâyla,
Seneler geçti, yaz hep erdi kışla vuslata!

Ey evlâdım, imdi musikî icra edelim,
Ben ihtiyarım, sen civansın diyelim!

Ama şunu bil: Gün gelir, sap döner, hesap döner;
O dem senin gülistan dübüründe bülbüller öter!

Nevcivan olmak nedir bana sor!
İhtiyarlık basurumda yanan kor!

An gelir, "Cemil Efendi demişti!" dersin;
İşte o gün bu hikâyeti anlatmayı yeğlersin!

Hiç yorum yok: