Dem

I
Farsça. İsim

1- Hazırlanan çayın ya da bir yemeğin renk, koku, doku bakımından istenilen hâle gelmesi, kıvamını bulması, oturması, yol yordam öğrenmesi, efendileşmesi. Örnek: "Çay demini almadan içilmez, tay gemini almadan seçilmez." (Saçma ama atasözü olur mu?)

2- Soluk, nefes, hâl. Örnek: "Aşktır bu derdin dermanı, aşk yolunda verem canı / Yunus Emre eydür bunu, bir dem aşksız olmayayım."

3- Zaman, çağ, vakit, an. Örnek: "Aşktır bu derdin dermanı, aşk yolunda verem canı / Yunus Emre eydür bunu, bir dem aşksız olmayayım."

4- Öncelikle rakı ve şarap olmak üzere alkollü içki. Örnek: "Cemil abi gel bu akşam bir temiz demlenelim"

5- Koku. Örnek: "Hoş bir demdir, bu çiçek tarlasında yüreğimize işlenen."


II
Arapça. İsim

- Kan. Örnek: "TDK dem dökmek fiilini 'kadınlar aybaşında kan yitirmek' tarzı bir kızılderili lehçesiyle açıklamış, bir yaşıma daha girdim! Hayır, bir de resmi dil kurumu burası!"



Dem öyle tuhaf bir kelimedir ki sahip olduğu bütün anlamlar büyük bir nehrin kollarıymışçasına işleyip, bütüncül ve kocaman bir kavram yaratırlar. Yukarıdaki örneklere bakacak olursak; "olgunlaşma" ile "şarap"ı, "an" ile "nefes"i birbirlerinden ayırt edemeyiz. 2. ve 3. örneklerde olduğu gibi, Yunus'un dizesinde geçen "dem" farklı anlamlar için kullanılabilir ve bu anlamlar bir arada düşünüldüğünde bir bütünlük hissi yaratır.

Bu kelimenin böylesine katmanlı ve zengin olmasında Alevi-Bektaşi kültürünün (özellikle deyişlerin) bir nümerolu müsebbib olduğunu söyleyebiliriz. Zira bu kültürde olgunlaşma-içki-nefes-an birbiri içine geçen, birbirlerini etkileyen kavramlardır ve aslen birbirlerinden ayırt edilmeye çalışılmaları büyük bir yanılgıyı doğurur. İkna edici bulmadıysanız, buyurun (yiyorsa) Yunus'un başka bir dizesine bakalım:

Beli kavlin dedik evvelki demde
Henüz bir demdir, ol vakt ü bu saat


İslami mitolojiye göre, bu evren yaratılmadan önce bütün ruhlar hiclik aleminde efendi efendi takılmaktadırlar. Fakat bilinmekliğini isteyen Allah evreni yaratma fikrine kapılınca bütün ruhları huzuruna çağırır. Onlara, "Ben sizin Rabbiniz miyim?" diye sorar. Ruhlar da yanıt olarak "Beli" (Evet) derler. Ardından Allah, "Size şu hâlinizi unuttursam ve başka bir yere göndersem yine de bana inanır, ibadet eder miydiniz?" diye sorar. Ruhlar yine "Beli" (Evet) derler. Ardından dediğini yapar ve dünyayı yaratır. Bu söz vermeye, Kal-u Belâ (Evet dediler) ya da Bezm-i Elest denir.

Kal-u Belâ sadece mekânın değil, ilk "an"ın da yaratılmasıdır. O "an", tevhid'in (birlik), kesret'in (çokluk) suretlerine büründüğü durumdur. Öte yandan bu anlatı, İslam'ın Yahudilik'ten ödünç aldığı Adem - Havva - İlk Günah - Cennetten Kovulma hikâyesiyle çelişir.

"Evvelki dem" diye anılan Kal-u Belâ fikrinde, "Ben bir giz idim, bilinmekliğim istedim" düşüncesi hakimken; Cennetten Kovulma anlatısında yaratıcı, birden Zeusvari bir intikam alıcıya dönüşür. İşte bundan dolayı, Kal-u Belâ'daki iddiacı Tanrı ile Cennetten Kovulma'daki öfkeli Tanrı birbirlerinden farklıdır.

Şimdi aranızda "Demden yola çıkıp neden bu kadar geyik yaptın?" diyen zevat bulunabilir. Mesele şudur kuzum: Dinler tarihinin en büyük belalarından birisi Tanrı'nın nasıl bir varlık durumuna denk düştüğüdür. Tanrı ulaşılabilir midir, yoksa sadece her şeyi bilen ve kontrol eden cezalandırıcı bir üst varlık mıdır?

Dem, "an"ı hatırlatarak, bu sorunun ilk kısmını kabul etmektedir. Demlenmek, kelimenin her anlamıyla, hasbelkader indiğimiz şu yeryüzünde, Tanrı'yla bir olmanın yegâne aracıdır. Çünkü demlenmek, bir insanın vecd ile kendinden geçip hiç olmadığı kadar olgunlaşması, "Bir ben vardır bende benden içeri" kıvamına gelmesi demektir. Bu esrime hali, kimi zaman su birikintisi kadar sığ ve pislik olan bir kişinin, kendi içindeki ummana ulaşmasının yoludur. "Hamdım, piştim, oldum" ifadesindeki her bir hâl, bir deme tekabül eder ve nihayetinde sürecin kendisi demlenmektir.

Kamer Genç'in şu ana kadar sevebildiğim tek lafı (çok eleştiri almış olsa da) alkollü bir vakitte gazetecilere yakalandığında sarf ettiği sözdür: "İçerken Allah'a daha yakın hissediyorum!" Bunu söyleyenin bildiğimiz Kamer Genç olmadığını düşündüğünüz olmuyor mu hiç?

Genç'in bahsettiği, Alevi - Bektaşi kültürünün bir eseri olarak, neredeyse, Kaygı maddesinde yer alan Kaygusuz Abdal'ın dizeleri gibidir:

Gel içegör şu cur'adan
Kaldır perdeyi aradan


Dem, Kal-u Belâ'daki sözü ikrar etme çabasıdır, ona ulaşmanın en dolaysız yoludur.

Bu maddeye bir de kelimenin Arapça anlamı olan "kan" katarsak, hâl nice olur be erenler?

Hadi Kur'an'ın ilk ayetlerini, "Yaradan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir." (Alâk suresi, 1-3) geçelim; İsa'nın Gethsemani Bahçesi'ndeki son yemekte sarf ettiği sözlerin, 'dem'in bütün anlamlarını kapsamasına ne diyeceğiz?

Anlatıya göre İsa bir somun ekmeği müritlerine pay edip, "Bu benim etimdir, yiyin" der. Sonra da şarap kadehini uzatıp, "Bu benim kanımdır, için!" der. Tanrı'yı içselleştirmeyi, mitolojinin çocuksu benzetmeleriyle anlatan bu hikâyede İsa, "Dem bu demdir, demlenin!" demiş olsa anlamda bir değişim olur muydu pek sevilesi agnostikler?

Sözün özü: Dem olgunluktur, şaraptır, andır, kandır, candır, canandır, ummandır ve hepsinin toplamından daha fazlası olarak da aşktır! İşin kötüsü: Dem söze sığmaz, sadece kabası anlatılabilir, özü ise ancak yaşanabilir.

Madem demle demlenip hemdem olmanın demi Yunus Emre'dir, o zaman bu demi Yunus'la tamamlayalım:

Yunus'a kadeh sunuben, Enelhak demin uran
Bir yudum sundu bana, içtim ayılımazam

Hak bir gönül verdi bana, ha! demeden hayran olur
Bir dem gelir şadan olur, bir dem gelir giryan olur

Bir dem sanasın kış gibi, şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşaretten doğar, hoş bağ ile büstan olur

Bir dem gelir söyleyemez, bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dür döker, dertlilere derman olur

Bir dem div olur ya peri, viraneler olur yeri
Bir dem uçar Belkıs ile, sultan-ı ins ü can olur

Bir dem varır mescidlere, yüz sürer anda yerlere
Bir dem varır deyre girer, İncil okur ruhban olur

Bir dem gelir İsa gibi, ölmüşleri diri kılur
Bir dem girer kibr evine, Fir'avn ile Haman olur

Bir dem döner Cebrail'e, rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelir gümrah olur, miskin Yunus hayran olur



(Bu kavramı hatırlatıp yazmamı isteyen Melisa'ya teşekkürler!)

5 yorum:

La Santa Roja dedi ki...

Ne varmış ne yokmuş diye bir uğradım da bana ağır geldi ders içeriği be hiç'im. Hayırlı uğurlu olsun deyip kaçıyorum.

Adsız dedi ki...

pişeceğim inşallah!
çiğ-dem

hiç dedi ki...

bu sıcakta da hiç gitmiyor değil mi kızıl azize?

sağlık olsun :))

hiç dedi ki...

sen pişmişsin de olmuşsun çiğdemciğim.

onu çiğ-dem olarak değil çığ-dem olarak oku :))

Adsız dedi ki...

konu başlığı "dem" olup da bu şarkıyı atlamak olmaz dedim. zira bunu da pek bi severim:)

öyle bir dem ki ruhum,
hiç olayım derken meğer hep olmuşum
kelam edip dertşeşip namelerle
sana da sebep olmuşum
bu dem...