İsimli sıfatlı. Türk malı.
1- Minerallerin ve küçük toz parçacıklarının
sıkışmalarıyla meydana gelen, bina yapmaktan gönül kırmaya kadar pek çok
kullanım alanı bulunan, sert ve katı maddelerin genel adı. Örnek: “Çağır
Karac’oğlan çağır / Taş düştüğü yerde ağır / İnsan sevdiğinden soğur /
Sarılmayı sarılmayı”
2- Okey, dama ve domino gibi primat oyunlarında
kullanılan metal, kemik, tahta, plastik lastik parçalardan her biri.
Örnek: “Eteğindeki taşları dök Danyal, son üç eldir taş çalarak okey
bittiğini fark etmedik mi sandın?”
3- Üstü kapalı, açık ya da yarı-açık söylenen
kah iğneleyici kah kafa yarıcı söz. Örnek: “Lütfen durduk yere taş atma Cemil
Abi. Ayrıca Karacaoğlan’dan sonra bu örnek çok avam kaçtı.”
“İnsanın ‘dost’ olarak evcilleştirmeyi başardığı ilk
varlık hangisidir?” sorusu karşısında gözünün önünde tüylü tüylü
yaratıklar canlanan siz minnoş okuyucularımızı selamlıyor, başlık okumaktan
aciz sevimli suratlarınıza yanıtın köpek (ya da kurt… ya da kedi... ya da ayı...
ya da su samuru) olmadığını hayatında ilk kez haklı çıkan bir ergen edasıyla
hönkürüyoruz.
İnsan-hayret-ediyor hücrelerimizi zorlasa da
atalarımızın evcilleştirdiği ilk insan-dışı yaratıklar taşlardır.
Uzak-dedelerimiz ve ninelerimiz ağaçlardan iner inmez taştan yuvalara
sığınmışlar, içine girdikleri taş oyuğu bile daha küçük taşlarla doldurmuşlar.
Birkaç milyon yıl sonra metallerin oyunbozan müdahalelerine rağmen taş düştüğü
yerde ağır kalmış, icabında ekskalibur mekskalibur dinlemeden her türlü fallik
göndermeyi kilitlemişlerdir.
Paleoantropolog ahbaplarımızın bize çıtlattığına göre;
ilk taşların kolayca evcilleştirilmelerinin altında köpeklere nazaran daha
yavaş koşmaları, daha az ısırmaları ve bu nedenlerden ötürü kolayca
yakalanmaları yatıyor. Ayrıca atalarımız o dönemde çok fakir, çok varoş
yaşadıklarından mama ve kuaför istemeyen evcil bir varlığın cazibesine kapılmış
olabileceklerini de unutmamak gerekiyor. Her ne kadar fırlatıldıklarında geri
dönmemeleri ara ara samimiyetlerindeki eksikliğe yorulsa da bunun aslında
onları yabana fırlatanlara duydukları serzenişten kaynaklandığını biliyoruz.
Paleoantropologların yanında gelen Orta Çağ tarihçisi
bir arkadaşın dördüncü çiftliden sonra bize aktardıkları bilgiye göre; bu
hakikati örtülmesinde Tapınak Şövalyeleri’nin (Tapınak = Taş) hasmı olan Tüylü
Lobisi yaklaşık bin yıldır sürdürdükleri etkin bir propagadanın etkisi büyük.
Zaten bu şövalyeler hakkında yüzyıllar boyunca türlü yalanlar uyduran ve
günümüzde bile kedi köpek vidyolarının yayılmasından sorumlu olan bu lobinin
yapamayacağı pislik yoktur sevgili okurlar. Nitekim paleoantrologlarla birlikte
gelen tarihçi arkadaşın ortama sonradan akan popüler kültür uzmanı arkadaşına
göre; Marilyn Monroe meşhur ettiği "Diamonds Are a Girl's Best Friend"
şarkısında taşların köpeklerden daha sadık olduklarının şifresini vermiş, bu
gerçeği insanlığa duyurmak istediği için Tüylü Lobisi’nin elinde olan FBI
tarafından öldürülmüştür (Bkz. Amerikan Başkanlarının Köpekleri).
Foto: Ölen sahibinin mezarının başından ayrılmayan sadık bir
taş.
Hadi gelin, kendimize bir şey itiraf edelim: Taşın
bize sunduğu dostluğun tek eksikliği tüysüzlüktür. O cillop yüzeyleri iç
gıcıklayıcı bir his vererek kimi bünyeleri tahrikten şirke uzanan bir yelpazede
türlü hislere sürükleseler de tüylerin stres alıcı özelliğinden mahrum
olduklarını kabul etmek gerekir. Fakat taşsever olarak ümidinizi yitirmeyin. Biz
en sevdiğimiz taşa (Petrus) tüy yapıştırıp vaziyeti idare ediyoruz, ama bir gün
bu sorun da giderilecek, doğal tüylü taşlar (When the world slips you a Jeffery / Stroke the furry wall) yapılmaya başlanacak. İşte o zaman köpeklerin,
kurtların ve sıçanların pabuçları dama atılacak. O gün geriye dönüp Türk
medyasında taşlar adına yaşadığımız bu karanlık dönem üzerine kitaplar yazıp kendi
yalakalığımızı aklayacağız.
Taşların köpeklere olan üstünlüklerine ne dersiniz?
İşte onlar saymakla bitmez: Köpekten ev yapmaz,
“Köpek” adını millet ümmet fark etmeden soyadı olarak almaz (Sadettin Köpek ve
Dylan Dog hariç), evlenme teklifi yaptığınız restoranda kırmızı kadife kutudan
köpek çıkarmaz, bahçede tarlada köpekle kıçınızı silmez, kavga esnasında zorda
kaldığınızda "köpek yok mu köpek!" diye böğürmezsiniz. Köpeğin,
kedinin, atın, hatta ayının kullanım alanları sınırlıdır; ama taş öyle mi! En
değerlisinden en harcıalemine kadar gündelik ve gündelik-ötesi hayatın her
noktasında gönlümüzü fetheden işlevlere sahiptir.
Nitekim, bakınız, Kuantumsal Taş Enerjilojisi
biliminin son bulguları taşlara karşı gönülden muhabbet besleyenleri
destekleyecek türden. Zira taşların saldıkları kuantum ışınımları sayesinde ruh
durumumuzu dengeleyip varoluş sancımızı hafiflettikleri binlerce yıllık kadim
gelenekler tarafından ortaya konulmuştur da haberimiz yokmuştur. Kuantumgillere
inanmıyorsanız, alın size bilimsel veri: Taşın faydaları modern tıp tarafından
da kabul edilmiştir. Yukarı Kaliforniya Üniversitesi’nde depresyon, anksiyete
ve hipernöronit (normalden fazla nörona sahip olma rahatsızlığı) hastaları
üzerinde yapılan araştırmalar, kafasına düzenli şekilde taşla vurulan
deneklerde %38.2 ile %97.5 arasında iyileşmenin gerçekleştiğini ortaya
koymuştur.
Peki, taşla ne zaman oturduk, onunla nasıl halvet
olduk aziz cırcırcılar?
Her mükemmel
ilişkide olduğu üzere bu taşla maceramızda da yıllar süren Ar-Ge çalışmalarının
payı büyüktür. Özet geçmek gerekirse: İlk insanların
gerçekleştirdikleri en önemli sıçramalardan birisi, diğer canlılara uzaktan
zarar vermeyi başararak veganlıktan etçilliğe geçmeleridir. Cinayet
teknolojisindeki bu atılım, insanın en tehlikeli hayvan olmaya giden kariyer
yolculuğu için mihenk taşıdır. Bu sessiz dostlarımızla -muhtemelen ağaçtan
meyve düşürme ile başlayan- simbiyosis ilişkisi, avcılık ve savaş sektörlerinin
doğmasıyla beraber önce Taş Devrimi denilen süreci ve sürecin taşlarının yerine
oturmasıyla da Taş Devri denilen süper-inovasyon çağını doğurmuştur.
İnsanların sinerjik teamler form edip değişik taskları
handle ettikleri bir ortamdır bu. Canlı marketinin güçlü bir penetrasyonla
domine edilmesini sağlayan en önemli tool ise taştır. Bu yüzden Mızrak Devri
olarak anılmayan bu dönemde insanlar meeting set ederek ava çıkmışlar,
scheduleun gerisinde kaldıkları caselerde rakip ekiplere dalmışlar, hepsinde
must olan taşa büyük bir concern atfedip sonunda sırf respectten onu cilalamaya
başlamışlardır. Bu da yetmemiş, mağaralarının duvarlarına corporate
historylerini yazmışlardır. Taş çalanların kafalarına takozla vurulması ise
birkaç yüz bin yıllık progress sonucu olmuştur.
Taştan inşa edilen insanlığın yolculuğu bununla da
kalmaz. Taşlara çizilen av sahneleri, Göbeklitepe ve Stonehenge'e Paskalya
Adaları'ndan Zeus'a, Ağlama Duvarı'ndan Kabe'ye, Michelangelo'dan Bernini'ye
kadar uzanan bir tanrısallığa ulaşmıştır. Bunun nedeni açıktır: Demire nazaran kolay
bulunur; ahşaba, kile ve köpeğe nazaran daha dayanıklıdır; ayrıca Tanrıdinamiğin
Üç Yasası'ndan da "iyi hal"le yırtabilir. Bu bilgiler ışığında köy
ziyaretimiz esnasında dedemiz kıçını tarladaki taşa silip yanımıza gelse ve
yanaklarımızı ellerinin arasına alıp, “Uygarlık tarihi insanların taşlarla
beşik kertmeleriyle başlar evladım” dese hangimizin gözlerinden duygu dolu
yaşlar boşalmaz ki?
Taşın günümüzdeki rakibi ise aslında evladı
sayılabilecek çimentodur. Kireç taşının kil ile ateşli evliliğinden olan
çimento, ceddi ağaç evde yaşamış müteahhit politikacıların / politikacı
müteahhitlerin beton dikme yarışındaki para kazanma motivasyonlarını
göstermekle kalmaz. Ağaçları söküp taş ocağı oyma ve inşaat dikme çılgınlığında da -rantın yanı sıra- inceden inceye tanrıya öykünme vardır.
Resim: Tanrım beni
taştan yarat
Ancak
taştan heykel çıkarmak ya da taşları dizerek bina yapmak sanatla
zanaatın birleştiği bir ustalık alanıdır, daha kalıcıdır. Kilden insan
yapmak ya da taşı kille kavurup beton yapmak sadece teknolojik bir
bilgidir, daha kırılgan ve geçicidir. Hal böyle iken birisi çıkıp
"malzeme bilgisi konusunda Pagan tanrıları Sami tanrılarından daha
mahirdi, sonradan gelenler ucuz işlerle kalabalıklaşan nüfusa hitap
etmeyi becerdikleri için ayakta kaldılar" dese hangi 2+1'e sığacaksınız,
a Cuma'yı TOKİ Cami'nde eda eden muhterem yolyaptıcılar?
Hadi o zaman anamızın animizminin doğallığına sığınıp Tanrı Kayra Han'ın sonsuz, karanlık suda sektirdiği şu dünyada Aziz Petrus, Atilla Taş ile Sharon Stone'un aynı düzlemde buluşmasından keyif alalım ve taşların en iyi dostlarımız olduğunu bir kez daha hatırlayalım.
Hadi o zaman anamızın animizminin doğallığına sığınıp Tanrı Kayra Han'ın sonsuz, karanlık suda sektirdiği şu dünyada Aziz Petrus, Atilla Taş ile Sharon Stone'un aynı düzlemde buluşmasından keyif alalım ve taşların en iyi dostlarımız olduğunu bir kez daha hatırlayalım.
Frenkler Viagra'dan ölmeyi
Ya da kılıçları değdirmeyi sevebilirler
Ama ben altı okka taşlı adam severim
El öpmek ne de güzel bir anane
Elmas bir kızın en iyi kankasıdır
Öpücük güzeldir ama karın doyurmaz
Kiranı ödemez, BİM poşetini doldurmaz
Sen pörsürsün erkeğin gözü dışarı kayar
Boynundaki muskanın bile gazı kaçar
Kare olsun ya da armudi, fark etmez
İnan, taşlar şekillerini asla kaybetmez
Elmas bir kızın en iyi kankasıdır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder